Ekim 2024

31.10.2024, Irkçı, haksız ve keyfi kararlar alan, KESB adli kuruma karşı direnişe gecen baba Uzay Uzatmaz, bugün 146. gününde yine Saat 15:00'da Dietikon tren garında eylemine başladı. Havanın kapalı ve yağmur yağma olasılığından dolayı, tren garı diğer günlere nazaran sakindi. Ve fakat az sayıda insanlar olmasına rağmen, taşıdığı pankartlar insanların dikkatini çekti ve başlarıyla ve parmak işaretleriyle direnen baba Uzay Uzatmaz’ı yani direnişi selamladılar. Baba Uzay Uzatmaz, saat 15:30'da direnişine iradi olarak son verdi.

30 Ekim 2023 de 4 DHKP-C savaşçısı Harika Kızılkaya, Burak Ağarmış, Özkan Güzel, Erdoğan Çakır “Umutsuzluğa Umut” için, halkın adaleti için, açlık, yoksullukla kıvranan halkımız için, depremlerde yıkımların altında can veren insanlarımız için adalet olmak için çıktılar yola.  

Harika Kızılkaya, Burak Ağarmış, Özkan Güzel, Erdoğan Çakır Meriç Direnişi ile mülteciliğe dur dediler. Emperyalizm ve AKP faşizmi işkenceyle, katliamlarla, kaçırmalarla, hapishanelerde tecrit politikasıyla, S-R-Y kuyu tipi hücreleriyle teslim alıp imha etmeye çalışırken Meriç Şehitleri o teslimiyet saldırısı karşısında düşmanla karşılaştıkları ilk yeri savaş alanı haline getirdiler.  

AKP faşizmi yoldaşlarımızın cenazelerinden dahi korktu! KORKSUN! Şehitlerimizle, savaşı büyütme kararlılığımızla hesap soracağız!

Harika Kızılkaya, Burak Ağarmış, Özkan Güzel, Erdoğan Çakır Meriç de 4 kızıl karanfil olup Anadolu’nun taşına, toprağına, suyuna kattılar ömürlerini.  

 

Yunanistan Halk Cephesi Meriç Şehitlerinin seneyi devriyesinde yaptıkları anmaya saygı duruşu ile başlayıp, MERİÇ ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR! HARİKA KIZILKAYA ÖLÜMSÜZDÜR! BURAK AĞARMIŞ ÖLÜMSÜZDÜR! ÖZKAN GÜZEL ÖLÜMSÜZDÜR! ERDOĞAN ÇAKIR ÖLÜMSÜZDÜR! Sloganlarını atıp, devamında Harika Kızılkaya’yı tanıyan Yunanlı bir dostumuzun “Zaferden sonra yürüyüşe çıktık

Güzel Türkiye önümüzde. Küçücük bir Deniz bizi onunla birleştiriyor.” Okuduğu şiirle devam etti.

Anma programı Meriç şehitlerini tanıyan yoldaşlarının yaptığı anlatımlarla devam etti.

Yoldaşların biri Burak Ağarmış için “ bir çok şehit yoldaşımızı tanıdım ama beni bu zamana dek en çok etkileyen Burak oldu. Çünkü Burak emperyalizmin göbeğinde büyüyen bir genç olarak hiçbir yozlaşmaya bulaşmamış, tertemiz bir yoldaşımızdı” dedi.

Harika Kızılkaya’yı tanıyan yoldaşları ise onun “ ne kadar kapsayıcı, sahiplenici, militan bir yönetici olduğunu anlatırken aynı zamanda bütün yoldaşlarının anlatımındaki ortak nokta Harika’nın neşesi, gülüşü, yoldaş sevgisi, halk ve vatan sevgisi oldu.

Özkan güzel anlatan bir yoldaşı ise onun Bayrampaşa hapishanesinin yaşı en küçük tutsaklarından olduğunu, emekçiliğini, coşkusunu Parti Cepheli olmanın meşruluğunu mahkemelerde, düşman karşısında nasıl net bir şekilde savunduğunu anlattı.

Erdoğan Çakırı tanıyan bir yoldaşı ise onun için “ yıllarca Avrupa da yaşamış biri olarak yüzünü her zaman Anadolu’ya dönmesini, devrimcileştikten sonra kendisini nasıl yenilediğini, savaşçılıkta net olduğunu anlattı.

Yoldaşlarının şehit anlatımının ardından hazırlanan sinevizyon gösterimi izlenirken, Harika Kızılkaya ve Burak Ağarmışın birlikte söyledikleri türküler dinletildi.

Helva dağıtımının ardından son bulan anmaya toplamda 25 kişi katıldı.

 

YUNANİSTAN HALK CEPHESİ

 











Bundan tam 1 yıl önce, 30 Ekim günü sabaha karşı 4 kızıl karanfil Harika Kızılkaya, Özkan Güzel, Erdoğan Çakır ve Burak Ağarmış ülke topraklarına Anadolu halklarına umut olmak için geri döndüler. Döndükten 5 buçuk saat sonra AKP'nin eli kanlı askerleri tarafından katledildiler.

Meriç şehitleri herkesin Avrupa'ya kaçtığı bir dönemde, Avrupa'dan ülkeye dönerek emperyalizmin mültecilik politikasını yerle bir ettiler. Emperyalizme karşı nasıl savaşılır tüm dünyaya gösterdiler.

Meriç şehitlerimiz 1 yıldır bizim yolumuzu aydınlatan 4 Kızıl pusuladır.

Bizler de Harika, Burak, Özkan ve Erdoğan'dan öğreniyor, kavgayı büyütüyoruz!

Meriç Şehitleri Ölümsüzdür!

Yunanistan'da Türkiyeli devrimcilere uygulanan "hukuk terörü" devam ediyor. Türkiyeli devrimci tutsakların direnerek kazandıkları haklar gasp edilmeye çalışılıyor.

Halkida davası tutsakları, paraya çevrilen hükümlerinin ödemelerini yapmalarına rağmen serbest bırakılmıyorlar. Bu kez oturum sahibi olmadıkları, kimlikleri olmadıkları gerekçesiyle "idari tutukluluk" saldırısıyla karşı karşıyalar...

Halkida davası tutsaklarının hükümleri paraya çevrilmişti, tutsaklar ödemelerini yapmalarına rağmen serbest bırakılmadılar. Oturum sahibi olmadıkları, kimlikleri olmadığı ve kamu güvenliğini tehdit ettikleri gerekçesiyle haklarında polis tarafından "idari tutukluluk" kararı ve sınır dışı kararı verildi.

Bu Kararların Geri Alınması Talebiyle 4 Ekim 2024 Tarihinde Ali Ercan Gökoğlu Açlık Grevi Direnişe Başladı.

Ali Ercan Gökoğlu Açlık Grevinin 28. Günündedir.

Türkiyeli 5 devrimci tutsak Halkida davası olarak bilinen bir dava nedeniyle, Yunan yasalarına göre "hafif suç" kapsamında hüküm giymişler; sokaklardan, derneklerin önünden gözaltına alınarak tutsak edilmişlerdi.

Halkida 'daki yaz kampından dolayı ceza alan devrimciler yaklaşık olarak 1 yıldır tutsaklar ve bu cezayı adil yargılanmadan aldılar. Savunma hakkı verilmedi, itiraz hakkı tanınmadı, hüküm giydikleri kendilerine tebliğ edilmedi... Tüm hukuk ilkeleri çiğnenerek cezalar verildi.

Halkida davası süresinde devrimci tutsakların adil yargılanma haklarının tamamen gasp edildi. Savunma hakkı tanınmadı, hükümleri kendilerine tebliğ edilmedi, yasal olanak geçerli süre boyunca itiraz edemedikleri için bu haklarını kaybettiler, her biri sokaklardan derneklerin önünden gözaltına alındılar ve tutuklandılar.

Adil yargılanma ihlaline ilişkin yaptıkları tüm itirazlar reddedildi. Son hakları olan cezaların paraya çevrilmesi hakkı için mücadele ettiler ve ödemelerini yaptılar.

 

Şimdi de sınırdışı edilme ve idari tutukluluk saldırısıyla karşı karşıyalar.

 

AKP faşizmi ile iş birliği yapan Yunan hükümeti Türkiyeli devrimcilerin tutsaklığını uzatmak için her şeyi yapıyor. NATONUN İKİ UŞAĞI DEVRİMCİLERE KARŞI TÜM GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİRİYORLAR.

 

 "İdari tutukluluk" denilen pespaye yasaları, "sınırdışı" tehditleri şimdi yeni birer saldırı haline getirildi.

Daha önce Bulut Yayla isimli devrimciyi sokaktan kaçırarak Türkiye faşizmine teslim eden Yunan devleti, şimdi yeni saldırı hazırlıkları yapıyor.

HALKİDA DAVASI İÇİN YAKLAŞIK 1 YILDIR BİZLER;

DEVRİMCİ TUTSAKLAR VE HALK CEPHELİLER OLARAK YAŞADIĞIMIZ ADALETSİZLİKLERE VE HUKUK TERÖRÜNE KARŞI MÜCADE EDİYORUZ.

Kazandığımız her hak, yeni bir saldırı ile boşa çıkartılmaya çalışılıyor.

AKP faşizmi ile iş birliği yapan Yunan hükümeti Türkiyeli devrimcilerin tutsaklığını uzatmak için her şeyi yapıyor.

NATO'nun hizmetkarı olan iki işbirlikçi güçlerini Türkiyeli devrimcilere saldırmak için birleştiriyorlar.

Yunan hükümetine sesleniyoruz;

AKP FAŞİZMİNİN YARDAKÇILIĞINDAN VAZGEÇİN!

DEVRİMCİ TUTSAKLARDAN ELİNİZİ ÇEKİN!

HİÇBİR SALDIRINIZ DEVRİMCİ İRADEMİZDEN DAHA ÜSTÜN DEĞİLDİR.

İRADEMİZİ BİR KEZ DAHA SINAMAYA KALKMAYIN. BUGÜNE KADAR ÇOK DENEDİNİZ, HATTA SİZİN AĞABABALARINIZ EMPERYALİSTLER, YARDAKÇILIĞINI YAPTIĞINIZ AKP FAŞİZMİ DE ÇOK DENEDİ.

BAŞARAMADILAR.

BU KEZ DE BAŞARAMAYACAKSINIZ.

ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ DİRENEK KAZANDIK,

DİRENEREK KAZANACAK VE KORUYACAĞIZ

İŞBİRLİKÇİ YUNAN DEVLETİ, DEVRİMCİ TUTSAKLARI TESLİM ALAMAZ

Faşist AKP İktidarı, Çağlayan Adliyesi Önündeki Eylemin Ardından Demokratik Kurumlara, Evlere Yönelik Arama ve Gözaltı Adı Altında Bir YIKIM SALDIRISI Yaptı, Yüzden Fazla Devrimci ve Halktan İnsan Gözaltına Alındı, 61 Kişi Tutuklandı.

28 Eylül 2024 tarihi itibariyle Kalan Tutuklu Sayısı 32 kişidir

BU ARAMA DEĞİL, YIKIMDIR! BU ARAMA DEĞİL, TALANDIR!

YIKILAN, KIRILAN, DÖKÜLEN KURUMLARIMIZA YÖNELİK BU

SALDIRI HUKUKİ DEĞİL, YASA DIŞIDIR!

AKP’nin Faşist Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA Geldiler. Bu Yapılan TALAN VE GASP ARAMASIDIR.

AMAÇ; ARAMA DEĞİL, TERÖR ESTİRMEKTİR

AKPNİN ESTİRDİĞİ FAŞİST TERÖRLE, NAZİLERİN UYGULADIĞI

FAŞİST TERÖR AYNIDIR.

NAZİ HUKUKUNDA NASIL“DÜŞMAN HUKUKU” SÖZ KONUSUYSA

AKP’DE MİSİLLEME YAPMAK İÇİN DÜŞMANCA SALDIRMIŞTIR.

BU SALDIRILAR TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE YÖNELİKTİR.

Naziler, Hukuku Toplumda İstemedikleri Kişi ve Gruplar Üzerinde Bir Baskı Aracı Olarak Kullandılar. Muhaliflerini Savunmasız Bırakarak, Yasalarla Tasfiye Ettiler, Toplama Kamplarıyla Da İmha Ettiler. AKP’de NAZİ HUKUKUNU UYGULAYARAK HALKA DÜŞMANLIK SAÇIYOR.

KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!

ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARI, İKTİDARIN EMRİNDEKİ HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. HUKUKSUZ ARAMALARA DERHAL SON VERİLMELİDİR!

HAKSIZ TUTUKLANAN TÜM TUTSAKLAR DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR.

Yıllardır Hücre ve Kuyu Tipi Hapishanelerde AĞIR TECRİT Koşullarında Kalan devrimci   tutsakları fiziki ve psikolojik olarak çökertmekte ve hastalanmalarına yol açmaktadır. Tecrit işkencedir. İşkenceye son verilsin

Ayrıca, tecrit hastalıkların teşhisi ve tedavisini engellemektedir. Bu şekilde, erken teşhisle tedavi edilebilecek hastalıklar tedavi gecikmesi yüzünden ölümlere yol açmaktadır ve tutsaklar Güler ZERE ’nin dediği gibi ölümün kıyısına getirip sadece dışarda ölme hakkını tanımaktadır. AKP kasten tutsakların teşhis ve tedavilerini engelleyerek onları katletmektedir.

AKP KENDİ HUKUKUNU UYGULAMIYOR, YASALARINA DA UYMUYOR!

Ceza ve Güvenlik Tedbirleri Hakkındaki Kanun’un 16. Maddesine göre cezanın infazı mahkûmun hayatı için tehlike oluşturuyorsa cezanın infazı ertelenir. Ama bu karar Adli Tıp Kurumu’nun gerekli raporu vermesine bağlanmıştır. AKP’nin hizmetindeki bu kurum da tutsaklar ölümün kıyısına gelinceye kadar bu raporu vermemektedir ve bu raporu verdiğinde artık geç olmaktadır.

Bu da yetmiyormuş gibi AKP Adli Tıp “Hapishanelerde kalamaz” raporu verse bile bu raporun Terörle Mücadele Birimleri tarafından da onaylanmasını istemektedir.

Bu düzenin hiçbir kurumu meşru değildir. AKP hırsız, yağmacı ve çürümüş bir iktidar partisidir.

DEVRİMCİ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR

TÜM HASTA TUTSAKLAR SERBEST BIRAKILSIN

ADALET İSTİYORUZ

30.10.2024, Bugün 145 gündür direnen baba Uzay Uzatmaz, yine Dietikon tren istasyonu önünde, KESB adli Irkçı, haksız ve keyfi kurumu protestosuna, saat 15:00 te başladı. Yoğun halkın ilgisiyle motive olan baba, içlerinden bazılarının tanıdık avukat ve gazeteci arkadaşlarının olduğunu ve onlara babayla iletişime geçmeleri gerektiğini söyleyeceklerini ifade etmesi üzerine, tüm direnişlerin, halkın sahiplenmesiyle zaferle taçlanacağını halka sözlü olarak ifade ederek, daha da büyüterek direnişe zafere kadar devam edeceğini yineledi. Saat 15:30 da iradi olarak eylemine son verdi.

 28 Ekim 2024 Günü Avusturya'nın Başkenti Viyana Almanya Konsolosluğu Önünde Faşist 129 A-B Yasasına Göre Tutuklu Bulunan 3 Devrimci Vatanseverin Özgürlüğü Ve Devam Eden Savunma Mahkemeleri İçin Yaklaşık 1 Saat Süren Protesto Etkinliği Düzenlendik...

Almanya Emperyalizminin Açtığı 129 A-B Davasında, Özgül Emre, İhsan Cibelik Ve Serkan Küpeli Hakkında Yıllarca Hapis Cezası İsteniyor...

Başaramayacaksınız!

Devrimci Tutsakları Teslim Alamayacaksınız!

BİZ KAZANACAĞIZ!

DEVRİMCİ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR!

ÖZGÜL EMRE, İHSAN CİBELİK Ve SERKAN KÜPELİ SERBEST BIRAKILSIN!

DEVRİMCİLİK YAPMAK SUÇ DEĞİL TARİHSEL GÖREVDİR!

KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ!

FAŞİST 129.A-B YASALARI KALDIRILSIN!

AVUSTURYA HALK CEPHESİ.

AKP Faşizmi Açtığı Kuyu Tipi Hapishaneler ve Uyguladığı Ağır Tecrit İle Tutsakların Sağlıklı Olmasını Engelleyerek, Hasta Ediyor, Sakat Bırakıp Katlediyor.

Daha Dün Hasta Tutsak Ali Osman Köse’yi Sakat Bırakıp Katletmeye Çalışan AKP Faşizmi Bugün De Hasan Karapınar’ı Katletmeye Çalışıyor.

Hasta Tutsak Yasemin Karadağ’ın Beyin Ameliyatını Engelleyerek, Katletmeye Çalışan AKP Faşizmi Bugüne Kadar Yüzlerce Tutsağı Katletti.

Hasta Tutsak Hasan Karapınar’ı Tedavi Etmeyerek Katletmeye Çalışan AKP Faşizmi Bilmelidir Ki, Hasan Karapınar' Katlettirmeyeceğiz...

Herkese Çağrımızdır;

Hasta Tutsak Hasan Karapınar’ı ve Tüm Hasta Tutsakları Herkese Anlatım Sahip Çıkalım

 Yunanistan'da Türkiyeli devrimcilere uygulanan "hukuk terörü" devam ediyor. Türkiyeli devrimci tutsakların direnerek kazandıkları haklar gasp edilmeye çalışılıyor.

Halkida davası tutsakları, paraya çevrilen hükümlerinin ödemelerini yapmalarına rağmen serbest bırakılmıyorlar. Bu kez oturum sahibi olmadıkları, kimlikleri olmadıkları gerekçesiyle "idari tutukluluk" saldırısıyla karşı karşıyalar...

Halkida davası tutsaklarının hükümleri paraya çevrilmişti, tutsaklar ödemelerini yapmalarına rağmen serbest bırakılmadılar. Oturum sahibi olmadıkları, kimlikleri olmadığı ve kamu güvenliğini tehdit ettikleri gerekçesiyle haklarında polis tarafından "idari tutukluluk" kararı ve sınır dışı kararı verildi.

Bu Kararların Geri Alınması Talebiyle 4 Ekim 2024 Tarihinde Ali Ercan Gökoğlu Açlık Grevi Direnişe Başladı.

Ali Ercan Gökoğlu Açlık Grevinin 26. Günündedir.

Türkiyeli 5 devrimci tutsak Halkida davası olarak bilinen bir dava nedeniyle, Yunan yasalarına göre "hafif suç" kapsamında hüküm giymişler; sokaklardan, derneklerin önünden gözaltına alınarak tutsak edilmişlerdi.

Halkida 'daki yaz kampından dolayı ceza alan devrimciler yaklaşık olarak 1 yıldır tutsaklar ve bu cezayı adil yargılanmadan aldılar. Savunma hakkı verilmedi, itiraz hakkı tanınmadı, hüküm giydikleri kendilerine tebliğ edilmedi... Tüm hukuk ilkeleri çiğnenerek cezalar verildi.

Halkida davası süresinde devrimci tutsakların adil yargılanma haklarının tamamen gasp edildi. Savunma hakkı tanınmadı, hükümleri kendilerine tebliğ edilmedi, yasal olanak geçerli süre boyunca itiraz edemedikleri için bu haklarını kaybettiler, her biri sokaklardan derneklerin önünden gözaltına alındılar ve tutuklandılar.

Adil yargılanma ihlaline ilişkin yaptıkları tüm itirazlar reddedildi. Son hakları olan cezaların paraya çevrilmesi hakkı için mücadele ettiler ve ödemelerini yaptılar.

 

Şimdi de sınırdışı edilme ve idari tutukluluk saldırısıyla karşı karşıyalar.

 

AKP faşizmi ile iş birliği yapan Yunan hükümeti Türkiyeli devrimcilerin tutsaklığını uzatmak için her şeyi yapıyor. NATONUN İKİ UŞAĞI DEVRİMCİLERE KARŞI TÜM GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİRİYORLAR.

 

 "İdari tutukluluk" denilen pespaye yasaları, "sınırdışı" tehditleri şimdi yeni birer saldırı haline getirildi.

Daha önce Bulut Yayla isimli devrimciyi sokaktan kaçırarak Türkiye faşizmine teslim eden Yunan devleti, şimdi yeni saldırı hazırlıkları yapıyor.

HALKİDA DAVASI İÇİN YAKLAŞIK 1 YILDIR BİZLER;

DEVRİMCİ TUTSAKLAR VE HALK CEPHELİLER OLARAK YAŞADIĞIMIZ ADALETSİZLİKLERE VE HUKUK TERÖRÜNE KARŞI MÜCADE EDİYORUZ.

Kazandığımız her hak, yeni bir saldırı ile boşa çıkartılmaya çalışılıyor.

AKP faşizmi ile iş birliği yapan Yunan hükümeti Türkiyeli devrimcilerin tutsaklığını uzatmak için her şeyi yapıyor.

NATO'nun hizmetkarı olan iki işbirlikçi güçlerini Türkiyeli devrimcilere saldırmak için birleştiriyorlar.

Yunan hükümetine sesleniyoruz;

AKP FAŞİZMİNİN YARDAKÇILIĞINDAN VAZGEÇİN!

DEVRİMCİ TUTSAKLARDAN ELİNİZİ ÇEKİN!

HİÇBİR SALDIRINIZ DEVRİMCİ İRADEMİZDEN DAHA ÜSTÜN DEĞİLDİR.

İRADEMİZİ BİR KEZ DAHA SINAMAYA KALKMAYIN. BUGÜNE KADAR ÇOK DENEDİNİZ, HATTA SİZİN AĞABABALARINIZ EMPERYALİSTLER, YARDAKÇILIĞINI YAPTIĞINIZ AKP FAŞİZMİ DE ÇOK DENEDİ.

BAŞARAMADILAR.

BU KEZ DE BAŞARAMAYACAKSINIZ.

ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ DİRENEK KAZANDIK,

DİRENEREK KAZANACAK VE KORUYACAĞIZ

İŞBİRLİKÇİ YUNAN DEVLETİ, DEVRİMCİ TUTSAKLARI TESLİM ALAMAZ

 Faşist AKP İktidarı, Çağlayan Adliyesi Önündeki Eylemin Ardından Demokratik Kurumlara, Evlere Yönelik Arama ve Gözaltı Adı Altında Bir YIKIM SALDIRISI Yaptı, Yüzden Fazla Devrimci ve Halktan İnsan Gözaltına Alındı, 61 Kişi Tutuklandı.

 28 Eylül 2024 tarihi itibariyle Kalan Tutuklu Sayısı 32 kişidir

 BU ARAMA DEĞİL, YIKIMDIR! BU ARAMA DEĞİL, TALANDIR!

YIKILAN, KIRILAN, DÖKÜLEN KURUMLARIMIZA YÖNELİK BU

SALDIRI HUKUKİ DEĞİL, YASA DIŞIDIR!

AKP’nin Faşist Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA Geldiler. Bu Yapılan TALAN VE GASP ARAMASIDIR.

AMAÇ; ARAMA DEĞİL, TERÖR ESTİRMEKTİR

AKPNİN ESTİRDİĞİ FAŞİST TERÖRLE, NAZİLERİN UYGULADIĞI

FAŞİST TERÖR AYNIDIR.

NAZİ HUKUKUNDA NASIL“DÜŞMAN HUKUKU” SÖZ KONUSUYSA

AKP’DE MİSİLLEME YAPMAK İÇİN DÜŞMANCA SALDIRMIŞTIR.

BU SALDIRILAR TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE YÖNELİKTİR.

Naziler, Hukuku Toplumda İstemedikleri Kişi ve Gruplar Üzerinde Bir Baskı Aracı Olarak Kullandılar. Muhaliflerini Savunmasız Bırakarak, Yasalarla Tasfiye Ettiler, Toplama Kamplarıyla Da İmha Ettiler. AKP’de NAZİ HUKUKUNU UYGULAYARAK HALKA DÜŞMANLIK SAÇIYOR.

KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!

ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARI, İKTİDARIN EMRİNDEKİ HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. HUKUKSUZ ARAMALARA DERHAL SON VERİLMELİDİR!

HAKSIZ TUTUKLANAN TÜM TUTSAKLAR DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR.

 

 

AKP faşizmi hasta tutsakları serbest bırakmayarak tedavi olma haklarını gasp ederek hasta devrimci tutsakları katletmek istiyor.

Lenf Kanseri Hastası Devrimci Tutsak Hasan Karapınar’ın Tedavisi Engelleniyor Faşizmin hukuk terörüyle tutuklanan ve keyfi baskılarla, engellemelerle sağlık tedavi hakkı elinden alınan Hasan Karapınar katledilmesine izin vermeyelim.

Kanser hastası devrimci tutsak Hasan Karapınar derhal serbest bırakılsın. AKP faşizminde merhamet değil adalet istiyoruz.

Kanser Hastası Devrimci Tutsak Hasan Karapınar Serbest Bırakılsın

Tüm Hasta Tutsaklar Serbest Bırakılsın.


Yıllardır Hücre ve Kuyu Tipi Hapishanelerde AĞIR TECRİT Koşullarında Kalan devrimci   tutsakları fiziki ve psikolojik olarak çökertmekte ve hastalanmalarına yol açmaktadır. Tecrit işkencedir. İşkenceye son verilsin

Ayrıca, tecrit hastalıkların teşhisi ve tedavisini engellemektedir. Bu şekilde, erken teşhisle tedavi edilebilecek hastalıklar tedavi gecikmesi yüzünden ölümlere yol açmaktadır ve tutsaklar Güler ZERE ’nin dediği gibi ölümün kıyısına getirip sadece dışarda ölme hakkını tanımaktadır. AKP kasten tutsakların teşhis ve tedavilerini engelleyerek onları katletmektedir.

AKP KENDİ HUKUKUNU UYGULAMIYOR, YASALARINA DA UYMUYOR!

Ceza ve Güvenlik Tedbirleri Hakkındaki Kanun’un 16. Maddesine göre cezanın infazı mahkûmun hayatı için tehlike oluşturuyorsa cezanın infazı ertelenir. Ama bu karar Adli Tıp Kurumu’nun gerekli raporu vermesine bağlanmıştır. AKP’nin hizmetindeki bu kurum da tutsaklar ölümün kıyısına gelinceye kadar bu raporu vermemektedir ve bu raporu verdiğinde artık geç olmaktadır.

Bu da yetmiyormuş gibi AKP Adli Tıp “Hapishanelerde kalamaz” raporu verse bile bu raporun Terörle Mücadele Birimleri tarafından da onaylanmasını istemektedir.

Bu düzenin hiçbir kurumu meşru değildir. AKP hırsız, yağmacı ve çürümüş bir iktidar partisidir.

DEVRİMCİ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR

TÜM HASTA TUTSAKLAR SERBEST BIRAKILSIN

ADALET İSTİYORUZ

 

29.10.2024 her gün olduğu gibi bugünde, KESB adli, ırkçı, haksız ve keyfi kararlar veren kurum önünde direnişçi baba Uzay Uzatmaz, saat 15:00'te direnişine başladı. Yoldan geçen insanlara bildiri dağıtan ve neden direnmeye başladığını anlatan direnişçi baba, mücadelesinin zaferle sonuçlanıncaya kadar devam edeceğini söyleyip, saat 15:30 da eylemine iradi olarak son verdi.

Mayıs 2022'de Almanya'nın çeşitli şehirlerinde tutuklanıp yaklaşık bir senedir Duesseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi önünde 129b Yasalarında Yargılanan   Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli'nin 28 Ekim 2024 tarihlinde mahkemeleri  görüldü.

Bir önceki duruşmada Özgül Emre'nin avukatı Ahues savunmasında Özgül Emre'nin Alevi kimliğine vurgu yaparak Alevilerin katliam ve direniş dolu tarihini anlattı. Özgül Emre'nin bu gelenekten beslenen, yüzyıllardır baskı ve zulüm görmüş ancak her daim direnmeyi seçmiş bir halkın evladı olduğunu, bu meşrulukla direndiğini ve devrimcilik yaptığını belirtti.

Bu duruşmada savunmasının ikinci bölümüne şu şekilde başladı; 'Tarihsel konularla giriş yaptık. Şimdi ise güncel davaya gelelim.

7 ve 8 Aralık 2023 tarihleri arasında Berlin mahkemesinde yapılan bir sempozyumda eski Yargıtay hakimi Prof. Dr. Eschebach ceza hukukundaki sorunlara dikkat çekti. Bunlardan birisi ise bilişsel uyumsuzluk olduğunu söyledi. Bunun ceza hukukunda büyük bir sorun olduğunu söyledi. Bu insani bir davranıştır çünkü her insan kendi tecrübelerine, bilgisine, duygularına dayanarak başka insanlar hakkında yargıya varır. Ancak bu yargı güçlü bir şekilde oluştuğunda, bu yargıya ters olan her türlü düşünce, her türlü bilgi reddedilir. Yani gerçeklere rağmen kendi doğrumuzda ısrar ederiz. İşte bu bilişsel uyumsuzluk Almanya yargıçlarında yaygın bir sorun ve adalete yönelik bir tehdit oluşturuyor. Prof. Dr. Eschebach yaygın yargıç pratiğinde var olan bir yabancılaştırma unsuru olduğunu söyledi.

Sanıklar hakkında hazırlanan dosyaları inceleyen yargıçlar, henüz mahkeme başlamadan önce bir yargıya varırlar. Bu algısal bozulma da bir temel beklentiye götürür. Bu da sistemin içindeki ön yargıyı oluşturur. Bu özellikle yıllarca aynı tarz davalarda hakemlik yapmış yargıçlarda yaygındır. Bizim dava gibi önemli politik davalar artık sadece önceden titizlikle hazırlanmış dosyaya yasal kılıf uydurup cezayı nasıl onaylarız çabasından ibarettir.

Bu dava boyunca tanık olarak getirilen federal polisler burada kendi izlenimlerini, gözlemlerini değil, üçüncü kişiler tarafından hazırlanan dosyalar hakkındaki yorumlarını anlattılar.

Başka bir sorun ise dijital delillerle ilgilidir. Buna çoğu kez dikkat çekmeye çalıştık. Delillerin sözde orjinalleri ve BKA'nın elindeki kopyalar arasındaki fark tespit edilemiyor. Bu somut bir gerçektir. Aslında bundan dolayı savunmamı burada sonlandırabilirim. Çünkü bizim dilekçelerimize verilen cevaplarda bahsı geçen delil değerlendirmesi değil bizim sorunumuz, sözde delilin kendisi sorunludur.

BKA polisi Seifner buraya tanık olarak geldi, ancak davayla ilgili tek bir şeye tanıklık yapamıyor. Sadece başkaları tarafından hazırlanan bir dosya hakkında konuşabiliyor. Bu tanıklık değildir.

Oysa tanık delili ceza hukukunun en önemli delilidir. Ceza muhakemesi hukukuna göre dolayısızlık ilkesi, yani mahkemenin delilleri kendisinin toplama zorunluluğu, başka bir yöntemle vekil edilemez.

Tanık ifadesi tanığın kendi algısıyla sınırlıdır. Başka bir fikir, çözüm önerisi, değer yargısı veya salt dosya değerlendirmesi buna dahil edilemez. Ancak bu şekilde yorumdan cezaya giden yolu kapatabiliriz.

-Dijital delillerle ilgili birçok dilekçede bulunduk. Orjinallerin tespit edilemediğini, bundan dolayı kopyaların şüpheli olduğuna, üzerinde oynanıp oynanmadığını tespit edemediğimizi söyledik. Mahkeme buna cevap verdi ve dedi ki 'İlkelerin göz ardı edilip edilmediğine, böyle ilkelerin olup olmadığına ve bu davadaki bağlayıcı etkisine yönelik işaretlere rastlanmadı.'

 Tekrar ediyorum; Gerek Amsterdam belgeleri, gerek ise Aşoğlu ve Aşık belgeleri, bunların hiç birinde orijinallerle kopyalar arasındaki örtüşme mahkeme tarafından tespit edilmedi. Dolayısıyla bu belgelerin hiçbiri delil değildir.

-Telekomünikasyon denetim kurallarıyla ilgili dilekçemize mahkeme şöyle cevap verdi; 'Savunmanın dilekçede kullandığı hukuki görüşü yanlıştır. Bu yasalar sadece canlı yapılan denetimler için geçerlidir.' Buna çok basit bir cevap verelim; bu kesinlikle yanlış bir bilgidir. Bu konuda sayısız mahkeme kararı var ve her biri bu kuralların, geçmişte yapılmış telekomünikasyonun da denetlenmesinde geçerli olduğunu söylüyor.

-Gelelim kanıtların serbestçe değerlendirme kuralına. Mahkeme heyeti bu kurala sıkça başvurdu. Oysa bu kuralın da sınırları vardır. Bu kurallar 1- bilimsel bulgular ve 2- temel insan mantığı. Mahkeme heyeti bu sınırları çiğnemiştir, çünkü sözde dijital delilleri bilimsel gerçekleri göz ardı ederek ve mantık dışı değerlendirmiştir. Konuyla ilgili gerek Anayasa Mahkemesinin gerek Avrupa Yüksek Mahkemesinin bütün kararları es geçildi.

Çok zor değil. BSİ (Federal Siber Güvenlik Bakanlığı) bu konuyla ilgili 2005 yılında dijitallerin elde edilmesiyle ilgili yöntemleri belirtmiştir. Bu yöntem de şöyle KORUMA ALTINA ALMAK-DEĞERLENDİRMEK-SUNMAK. Koruma altına alma kısmı ise önceden hazırlanmalı ve sonuçları daha sonra mahkeme huzurunda sunulmalı. Bu davada ise bu hiçbir zaman yapılmadı.

Dijitaller üzerinde çalışanlar şapkadan tavşan çıkaran sihirbaz muamelesi gördüler. O tavşanın nereden geldiği hiçbir zaman sorgulanmadı. Oysa dijitaller ceza hukukunda giderek artan bir öneme sahiptir. O yüzden bu kurallar belirlendi. Ancak bu kuralların hiçbirine uyulmadı.

Dedik ki manipülasyonun ihtimali bile güvenirliği tartışır hale getirir. Örneğin ev baskınlarında birçok dijital veri taşıyıcısı ele geçirilir. Cep telefonları, bilgisayarlar vs. Bu ele geçirme esnasında dijitallerin değerlendirmesi ve yasadışı keşif arasındaki çizgiler bulanıktır. Ele geçirilen dijitallerin manipüle edilmesi ihtimaldir. O yüzden savunma manipüle edilmediklerine dair mahkemeye dayanıklı deliller talep ediyor. Ancak bu davada bu hiçbir zaman yapılmadı.

Dijital deliller eksiksiz ve kesintisiz olmalıdır. Az önce bahsettiğim bütün aşamalar şeffaf olmalıdır, hash değerinden blok zincirine kadar her şey incelenebilir olmalıdır. Üzerinde oynama ihtimali her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Bilirkişiler getirilip dijitaller incelenmelidir. Tüm bunlar yapıldıktan sonra evet mahkeme heyeti kendi değerlendirmesini BSİ kurallarına uygun şekilde tamamlayabilir.

 Çünkü dijital delillerin kurallara uygun kullanımı bu tür mahkemelerde ceza ve delil yetersizliği arasındaki farkı belirler.

Sona geliyorum; Hollanda süreci için müvekkilim hakkında ileri sürülen örgüt üyeliği kanıtlanamamıştır. Delil yetersizliğinden dolayı dosyadan silinmesini talep ediyorum.

2004-2014 arasında tespit edemedik, ancak devam ettiğini biliyoruz dedi savcılık. Bu iddia da kanıtlanamadı.

Özgül Emre'nin bir gazetenin internet sitesinde sorumlu olarak gösterilmesi burada kanıt olarak kullanılacaksa, buna itiraz ediyoruz. Savcılık da bilir ki basın yasasına göre her basın kuruluşu bir sorumlu göstermek zorundadır. Ancak savcılığın burada çizmeye çalıştığı örgüt profiline inanırsak, internet sayfalarında basın sorumlusu olarak gösterilen bir kişinin bu örgütte yüksek seviyeli kadro olması mümkün değildir. Bu çok soyut bir yorumdur.

 Savcılık devamında dedi ki, kodlamaya başvuran kişiler kriminaldir. Peki, o halde ben de kriminalim. Çünkü ben de bütün komünikasyonumu kodluyorum. Hatta her aklı başındaki insan bunu yapıyor. Buradan gizlilik çıkarmak yanlıştır.

2004-2014 yılları arasında örgütten çıktığına dair bilgi yok diyorsunuz, ben de örgüte hiç girmedi diyorum. 2004 yılında iddia edilen yüksek kadro olduğu burada kanıtlanamadı.

Ayrıca burada tek bir tanık yoktu. Hiç kimse dijitallerin nasıl bu mahkemeye ulaştığını bilmiyor. Orijinaller ve kopyalar arasında bir bağ kuramıyoruz. Ancak bunu kanıtlama zorunluluğu savunmada değil, kolluk kuvvetlerindedir. Kanıtlayamadılar.

Savunmamda söylediklerime ve şüpheden sanık yararlanır ilkesine dayanarak müvekkilimin beraatını talep ediyorum.'

Avukat Ahues'un yaptığı savunmadan sonra mahkeme heyeti mahkemeye ara verdi.

Arada ise Özgül Emre mahkemeye katılanlara seslendi. Zafer işareti göstererek 'Yunanistan'da tutuklu olan özgür tutsaklara özgürlük istiyorum. Bu mahkemelerin kararlarını tanımıyoruz. Katillere ceza istiyoruz. Filistin halkını katleden Netanyahu için, Tayyip Erdoğan için, Naziler için bir ceza istiyoruz. Ama biliyoruz ki bu cezayı bu düzen vermeyecektir.

Ama bizler Nürnberg mahkemelerinde nasıl yargıladıysak faşistleri, bugün de bizler Marksist-Leninistler yargılayacağız faşistleri. Haklıyız Kazanacağız!' dedi.

Verilen aradan sonra Serkan Küpeli'nin avukatı Anna Busl savunmasına başladı.

'Meslektaşlarım burada birçok şeyi söylediler. Bunların hepsine katılıyorum. Ben savunmamda federal savcılığın mütalaasına cevap vereceğim. Kısacası çok basittir aslında. Bu 129b davasında polis durumu tespit etmiş. Geriye cezanın belirlenmesi kaldı. Durumu böyle tarif edebiliriz. Yalnız savunma durumu böyle görmüyor ve görülmesine de karşı çıkıyor.

Bu mahkemenin temelini 129b yasası oluşturuyor. Bu yasa genel anlamda problemli bir yasadır. Sadece burada tutuklu bulunan müvekkillerimiz ve geçmişte bu yasanın mağduru olmuş insanlar için değil. Hayır, bu yasa bütün bir toplumu ilgilendiren bir yasadır.

Bu yasa masumiyet karinesini hiçe sayan bir yasadır. Ayrıca bu yasanın uygulanmasına şart koşulan dava açma yetkisi federal adalet bakanlığı tarafından verilmelidir. Bu dava açma yetkisi sadece bağımsız yargıya bir saldırı değildir, yürütmenin yargıya müdahalesi olarak burada çoğu kez bahsedilen yasa devletine aykırıdır.

Savcı Setton bu itirazlarımıza gülünç ve folklorik diyerek elinin tersiyle itiyor ve bu görevine layık olmayan bir davranıştır.

Bu dava açma yetkisinin içeriğine ulaşamıyoruz. İnceleme hakkımız yoktur. Mahkeme de bunu inceleyemiyor. Neden? Oysa yürütmenin her kararı denetime açık ve şeffaf olmalıdır. Peki yürütmenin bu kararı neden denetlenemiyor? Bu konuda neden açıklık yoktur?

Yürütmenin, yani mevcut hükümetin verdiği bu dava açma yetkisi zaten kendi içinde bir ön yargılamadır. Buna itiraz etme şansımız ise yoktur.

 2. Direnme hakkı öyle savcının yaptığı gibi küçümsenecek bir şey değildir. Benim sanata, özellikle resimlere bir eğilimim var. 'Toplumun temel direkleri' isimli bir çizim vardır. İlgisiz bir izleyici bu resimden çok bir şey çıkaramaz. Ama benim için o resim bir toplumun somut koşullarını gösteriyor. Peki bu resmi Türkiye Cumhuriyeti’ni temel alarak çizmiş olsaydık, nasıl bir tabloyla karşı karşıya olurduk? Şüphesiz demokrasi tablosu olmazdı. Bizim faşizm diye tanımladığımız, en azından ise adaletsiz bir devlet tablosu çıkardı. Hukuk dışı katliamlar, sistematik işkence ve bütün devletin tek bir adamın elinin altında olması çıkar tabloda.

Savcı diyor ki direnme hakkı; Direnişin ancak eski toplumu geri getirmeye yönelik olduğunda geçerlidir. Bunu sayısız mahkeme kararları yalanlıyor. Çünkü direnme hakkı direnişin ne için olduğuna değil, neye karşı olduğuna yöneliktir. O yüzden direnişçinin ne istediği değil, neye karşı direndiği önemlidir.

129b yasası somut bir suçu veya tehlikeyi cezalandırmak için değildir. Tam tersi soyut ve sürekli bir tehditte karşıdır. Hiçbir somut suça ihtiyaç yoktur. Farklı bir deyimle; 129b yasası olmasaydı, Serkan Küpeli bugün burada değil, evinde oturur olacaktı.

Küpeli bu mahkeme boyunca açıklamalarda bulundu. Kendi kişisel geçmişini anlattı. Nasıl politikleştiğini, bu süreçte akrabalarının, özellikle amcasının üzerinde büyük etkisi olduğunu anlattı. Tutuklanmadan önce hem öğrenciydi hem de çalışıyordu. Ne yapmış müvekkilim?

Elbette suçlamalara da değindi müvekkilim. Birçok suçlama hakkında 'evet, ben bunları yaptım' dedi. Mahkeme heyeti bunun için 'zaten açık olan şeyleri kabul ediyor' dedi. Ancak zaten onun dışında suçlama da yok ki. Nedir suçlama? Dernek faaliyeti, konserler, uyuşturucu ve sosyalizm konulu eğitim çalışmaları, yürüyüşler, gazete dağıtımı, tatil kampları. Müvekkilim bunları ne burada ne de hayata geçirdiği zaman gizlemedi ki. O yüzden kolluk güçleri Google'de bir tıkla tespit edebildiler bunları. Çünkü gizli saklı değildi. Müvekkilimin sonuna kadar savunduğu şeyler bunlar.

Biz savunma olarak direnme hakkına dayanarak, örgüt üyeliğinin kanıtlanmadığından dolayı, müvekkilin ailevi durumundan kaynaklı, 2,5 senedir içinde bulunduğu ağır tecrit koşullarından dolayı ve sözde son faaliyet tarihi olarak kabul edilen günden tam 6 sene sonra açılan davanın gecikmişliğinden dolayı müvekkilimizin beraatini talep ediyoruz.

Şayet mahkeme ceza vermekte ısrar edecekse, müvekkilimizin ailevi durumu ve yaşadığı ağır tecrit koşulları göz önünde bulundurularak tutukluluğunun derhal kaldırılmasını ve tek bir gün daha cezaevinde kalmamasını talep ediyoruz.

Sonuç olarak şu soruyu sorarak bitirmek istiyoruz; Asıl tehlike kimden geliyor? Faşist, adaletsiz bir devlet olan, sokak ortasında insan katleden, tutsaklara sistematik işkence uygulayan Türkiye Cumhuriyeti mi tehlikelidir, yoksa müvekkilimiz mi tehlikelidir?

Anna Busl'un yaptığı savunmadan sonra duruşmaya son verildi. Duruşma salonu boşaltılırken Özgül Emre zafer işareti göstererek gelen herkesi selamladı, faşizme karşı mücadeleyi yükseltme çağrısı yaptı.

Bir sonraki duruşma 4 Kasım Pazartesi, saat 11'de olacaktır. Tüm halkımızı duruşmalara katılmaya, emperyalizmi tutsaklarımızla birlikte yargılamaya çağırıyoruz!

Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur!

Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli Serbest Bırakılsın!

Devrimcilik Yapmak Suç Değil Görevdir!

Faşist 129ab Yasaları Kaldırılsın!

Yunanistan'da Türkiyeli devrimcilere uygulanan "hukuk terörü" devam ediyor. Türkiyeli devrimci tutsakların direnerek kazandıkları haklar gasp edilmeye çalışılıyor.

Halkida davası tutsakları, paraya çevrilen hükümlerinin ödemelerini yapmalarına rağmen serbest bırakılmıyorlar. Bu kez oturum sahibi olmadıkları, kimlikleri olmadıkları gerekçesiyle "idari tutukluluk" saldırısıyla karşı karşıyalar...

 

Halkida davası tutsaklarının hükümleri paraya çevrilmişti, tutsaklar ödemelerini yapmalarına rağmen serbest bırakılmadılar. Oturum sahibi olmadıkları, kimlikleri olmadığı ve kamu güvenliğini tehdit ettikleri gerekçesiyle haklarında polis tarafından "idari tutukluluk" kararı ve sınır dışı kararı verildi.

 

Bu Kararların Geri Alınması Talebiyle 4 Ekim 2024 Tarihinde Ali Ercan Gökoğlu Açlık Grevi Direnişe Başladı.

 

Ali Ercan Gökoğlu Açlık Grevinin 25. Günündedir.

Türkiyeli 5 devrimci tutsak Halkida davası olarak bilinen bir dava nedeniyle, Yunan yasalarına göre "hafif suç" kapsamında hüküm giymişler; sokaklardan, derneklerin önünden gözaltına alınarak tutsak edilmişlerdi.

 

Halkida 'daki yaz kampından dolayı ceza alan devrimciler yaklaşık olarak 1 yıldır tutsaklar ve bu cezayı adil yargılanmadan aldılar. Savunma hakkı verilmedi, itiraz hakkı tanınmadı, hüküm giydikleri kendilerine tebliğ edilmedi... Tüm hukuk ilkeleri çiğnenerek cezalar verildi.

Halkida davası süresinde devrimci tutsakların adil yargılanma haklarının tamamen gasp edildi. Savunma hakkı tanınmadı, hükümleri kendilerine tebliğ edilmedi, yasal olanak geçerli süre boyunca itiraz edemedikleri için bu haklarını kaybettiler, her biri sokaklardan derneklerin önünden gözaltına alındılar ve tutuklandılar.

 

Adil yargılanma ihlaline ilişkin yaptıkları tüm itirazlar reddedildi. Son hakları olan cezaların paraya çevrilmesi hakkı için mücadele ettiler ve ödemelerini yaptılar.

 

Şimdi de sınırdışı edilme ve idari tutukluluk saldırısıyla karşı karşıyalar.

 

AKP faşizmi ile iş birliği yapan Yunan hükümeti Türkiyeli devrimcilerin tutsaklığını uzatmak için her şeyi yapıyor. NATONUN İKİ UŞAĞI DEVRİMCİLERE KARŞI TÜM GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİRİYORLAR.

 

 "İdari tutukluluk" denilen pespaye yasaları, "sınırdışı" tehditleri şimdi yeni birer saldırı haline getirildi.

 

Daha önce Bulut Yayla isimli devrimciyi sokaktan kaçırarak Türkiye faşizmine teslim eden Yunan devleti, şimdi yeni saldırı hazırlıkları yapıyor.

HALKİDA DAVASI İÇİN YAKLAŞIK 1 YILDIR BİZLER;

 

DEVRİMCİ TUTSAKLAR VE HALK CEPHELİLER OLARAK YAŞADIĞIMIZ ADALETSİZLİKLERE VE HUKUK TERÖRÜNE KARŞI MÜCADE EDİYORUZ.

Kazandığımız her hak, yeni bir saldırı ile boşa çıkartılmaya çalışılıyor.

AKP faşizmi ile iş birliği yapan Yunan hükümeti Türkiyeli devrimcilerin tutsaklığını uzatmak için her şeyi yapıyor.

NATO'nun hizmetkarı olan iki işbirlikçi güçlerini Türkiyeli devrimcilere saldırmak için birleştiriyorlar.

Yunan hükümetine sesleniyoruz;

AKP FAŞİZMİNİN YARDAKÇILIĞINDAN VAZGEÇİN!

DEVRİMCİ TUTSAKLARDAN ELİNİZİ ÇEKİN!

HİÇBİR SALDIRINIZ DEVRİMCİ İRADEMİZDEN DAHA ÜSTÜN DEĞİLDİR.

İRADEMİZİ BİR KEZ DAHA SINAMAYA KALKMAYIN. BUGÜNE KADAR ÇOK DENEDİNİZ, HATTA SİZİN AĞABABALARINIZ EMPERYALİSTLER, YARDAKÇILIĞINI YAPTIĞINIZ AKP FAŞİZMİ DE ÇOK DENEDİ.

BAŞARAMADILAR.

BU KEZ DE BAŞARAMAYACAKSINIZ.

ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ DİRENEK KAZANDIK,

DİRENEREK KAZANACAK VE KORUYACAĞIZ

İŞBİRLİKÇİ YUNAN DEVLETİ, DEVRİMCİ TUTSAKLARI TESLİM ALAMAZ

 

Faşist AKP İktidarı, Çağlayan Adliyesi Önündeki Eylemin Ardından Demokratik Kurumlara, Evlere Yönelik Arama ve Gözaltı Adı Altında Bir YIKIM SALDIRISI Yaptı, Yüzden Fazla Devrimci ve Halktan İnsan Gözaltına Alındı, 61 Kişi Tutuklandı.

28 Eylül 2024 tarihi itibariyle Kalan Tutuklu Sayısı 32 kişidir

BU ARAMA DEĞİL, YIKIMDIR! BU ARAMA DEĞİL, TALANDIR!

YIKILAN, KIRILAN, DÖKÜLEN KURUMLARIMIZA YÖNELİK BU

SALDIRI HUKUKİ DEĞİL, YASA DIŞIDIR!

AKP’nin Faşist Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA Geldiler. Bu Yapılan TALAN VE GASP ARAMASIDIR.

AMAÇ; ARAMA DEĞİL, TERÖR ESTİRMEKTİR

AKPNİN ESTİRDİĞİ FAŞİST TERÖRLE, NAZİLERİN UYGULADIĞI

FAŞİST TERÖR AYNIDIR.

NAZİ HUKUKUNDA NASIL“DÜŞMAN HUKUKU” SÖZ KONUSUYSA

AKP’DE MİSİLLEME YAPMAK İÇİN DÜŞMANCA SALDIRMIŞTIR.

BU SALDIRILAR TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE YÖNELİKTİR.

Naziler, Hukuku Toplumda İstemedikleri Kişi ve Gruplar Üzerinde Bir Baskı Aracı Olarak Kullandılar. Muhaliflerini Savunmasız Bırakarak, Yasalarla Tasfiye Ettiler, Toplama Kamplarıyla Da İmha Ettiler. AKP’de NAZİ HUKUKUNU UYGULAYARAK HALKA DÜŞMANLIK SAÇIYOR.

KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!

ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARI, İKTİDARIN EMRİNDEKİ HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. HUKUKSUZ ARAMALARA DERHAL SON VERİLMELİDİR!

HAKSIZ TUTUKLANAN TÜM TUTSAKLAR DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR.

AKP faşizmi hasta tutsakları serbest bırakmayarak tedavi olma haklarını gasp ederek hasta devrimci tutsakları katletmek istiyor.

Lenf Kanseri Hastası Devrimci Tutsak Hasan Karapınar’ın Tedavisi Engelleniyor Faşizmin hukuk terörüyle tutuklanan ve keyfi baskılarla, engellemelerle sağlık tedavi hakkı elinden alınan Hasan Karapınar katledilmesine izin vermeyelim.

Kanser hastası devrimci tutsak Hasan Karapınar derhal serbest bırakılsın. AKP faşizminde merhamet değil adalet istiyoruz.

Kanser Hastası Devrimci Tutsak Hasan Karapınar Serbest Bırakılsın

Tüm Hasta Tutsaklar Serbest Bırakılsın

Yıllardır Hücre ve Kuyu Tipi Hapishanelerde AĞIR TECRİT Koşullarında Kalan devrimci   tutsakları fiziki ve psikolojik olarak çökertmekte ve hastalanmalarına yol açmaktadır. Tecrit işkencedir. İşkenceye son verilsin

Ayrıca, tecrit hastalıkların teşhisi ve tedavisini engellemektedir. Bu şekilde, erken teşhisle tedavi edilebilecek hastalıklar tedavi gecikmesi yüzünden ölümlere yol açmaktadır ve tutsaklar Güler ZERE ’nin dediği gibi ölümün kıyısına getirip sadece dışarda ölme hakkını tanımaktadır. AKP kasten tutsakların teşhis ve tedavilerini engelleyerek onları katletmektedir.

AKP KENDİ HUKUKUNU UYGULAMIYOR, YASALARINA DA UYMUYOR!

Ceza ve Güvenlik Tedbirleri Hakkındaki Kanun’un 16. Maddesine göre cezanın infazı mahkûmun hayatı için tehlike oluşturuyorsa cezanın infazı ertelenir. Ama bu karar Adli Tıp Kurumu’nun gerekli raporu vermesine bağlanmıştır. AKP’nin hizmetindeki bu kurum da tutsaklar ölümün kıyısına gelinceye kadar bu raporu vermemektedir ve bu raporu verdiğinde artık geç olmaktadır.

Bu da yetmiyormuş gibi AKP Adli Tıp “Hapishanelerde kalamaz” raporu verse bile bu raporun Terörle Mücadele Birimleri tarafından da onaylanmasını istemektedir.

Bu düzenin hiçbir kurumu meşru değildir. AKP hırsız, yağmacı ve çürümüş bir iktidar partisidir.

DEVRİMCİ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR

TÜM HASTA TUTSAKLAR SERBEST BIRAKILSIN

ADALET İSTİYORUZ

 

Author Name

Halkın Sesi TV

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.