Ölüm Orucu
direnişi Devam Ediyor!
Nurettin
Kaya Ölüm Orucunun 226. Gününde
Tecrit
İşkencedir, Tecrite Son!
TAYAD’LI
AİLELER
Talepleri
1- Tek Tip Olmayan Bir Hapishaneye Sevk
Edilsin
2- Tüm
Politik Tutsaklar Serbest Kalsın
Talepleri
Kabul Edilsin,
Sürgün Sevk
ve Kuyu Tipi Hapishane İşkencesi Son Bulsun!
Nurettin Kaya,
Erzurum Dumlu 1 Nolu Yüksek Güvenlikli
hapishanesinden, Bolu F Tipi hapishanesine sevk edildi, talepleri yerine
getirilmediği için ölüm orucu direnişi, 226.
gününde sürüyor.
Nurettin
Kaya’nın talepleri kabul edilsin!
Kuyu Tipi
hapishaneler kapatılsın!
BU ARAMA DEĞİL, YIKIMDIR! BU ARAMA DEĞİL, TALANDIR!
YIKILAN, KIRILAN, DÖKÜLEN KURUMLARIMIZA YÖNELİK BU
SALDIRI HUKUKİ DEĞİL, YASA DIŞIDIR!
AKP’nin Faşist Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA
Geldiler. Bu Yapılan TALAN VE GASP ARAMASIDIR.
AMAÇ; ARAMA DEĞİL, TERÖR ESTİRMEKTİR
AKP’NİN ESTİRDİĞİ FAŞİST TERÖRLE,
NAZİLERİN UYGULADIĞI
FAŞİST TERÖR AYNIDIR.
NAZİ HUKUKUNDA NASIL “DÜŞMAN
HUKUKU” SÖZ KONUSUYSA
AKP’DE MİSİLLEME YAPMAK İÇİN DÜŞMANCA SALDIRMIŞTIR.
BU SALDIRILAR TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE YÖNELİKTİR.
Naziler, Hukuku Toplumda İstemedikleri Kişi ve Gruplar
Üzerinde Bir Baskı Aracı Olarak Kullandılar. Muhaliflerini Savunmasız Bırakarak,
Yasalarla Tasfiye Ettiler, Toplama Kamplarıyla Da İmha Ettiler. AKP’de NAZİ
HUKUKUNU UYGULAYARAK HALKA DÜŞMANLIK SAÇIYOR.
KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!
ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARI, İKTİDARIN EMRİNDEKİ
HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. HUKUKSUZ ARAMALARA DERHAL SON
VERİLMELİDİR!
HAKSIZ TUTUKLANAN TÜM TUTSAKLAR DERHAL SERBEST
BIRAKILMALIDIR.
Yazan: ÖZGÜR
TUTSAKLAR
Yayınevi: Boran
Yayınevi
Basım Tarihi: Mayıs
2024
Emperyalizmin
gücü, esas olarak devasa silahlara sahip olmasından değil, ideolojik olarak
beyinleri etkilemedeki başarısından kaynaklanıyor. O halde, ülkemiz ve dünya
gerçeklerini anlamak ve değiştirmek için yeniden ve hiç durmadan daha iyi
düşünmek, yanılgılardan arınmak ve aldatmacalara karşı daha hazırlıklı ve
donanımlı olmak zorundayız.
Özgür
tutsaklarımızın hazırladığı bu çalışma, böyle bir ihtiyaca cevap veren, yaşam
içindeki pratik deneylerden süzülerek derlenen içeriğiyle oldukça farklı bir
zenginlik sunuyor.
İdeolojik
mücadelede devrimci saflara katkısı olacağına, farkında olarak ya da olmayarak
günlük yaşamda sık sık karşımıza çıkan mantıksal aldatmacalara ve zihinsel
yanılgılara karşı okurları daha da güçlendireceğine eminiz.
Boran
Yayınevi
Kitabını
İndirmek İçin Tıklayınız
Halkın Sesi
Kütüphanesi İçin Tıklayınız
Address:
Kabani 10-Agiou Meletiou/Acharnon, 11252-Athens iplo.hhbe@gmail.com - facebook.com/peopleslawofficeinternational
DEVRİMCİ TUTSAK
NURETTİN KAYA S ve Y TİPİ (KUYU TİPİ) HAPİSHANELERDE UYGULANAN AĞIRLAŞTIRILMIŞ
TECRİT İŞKENCESİNE KARŞI ÖLÜM ORUCUNUN 225. GÜNÜNDE. ZAMAN ALEYHİNE İŞLİYOR,
SAĞLIK DURUMU HIZLA KÖTÜLEŞİYOR.
NURETTİN KAYA’NIN
TALEPLERİ KABUL EDİLSİN, İNSANLIK DIŞI, İNSAN ONURUNA VE HUKUKA AYKIRI S ve Y
TİPİ HAPİSHANELER KAPATILSIN, SÜRGÜN SEVKLERE SON VERİLSİN!
31.05.2024
DEVRİMCİ TUTSAK NURETTİN KAYA, S VE Y
TİPİ HAPİSHANELERDEKİ TECRİT İŞKENCESİNE SON VERİLMESİ VE SÜRGÜN SEVKLERİN
DURDURULMASI TALEBİYLE 20 EKİM 2023’TEN BERİ ÖLÜM ORUCUNDA!
GEÇ OLMADAN NURETTİN KAYA’NIN SESİNE
KULAK VERELİM! TECRİT İŞKENCESİNE SON VERİLMESİ İÇİN BİRLİKTE MÜCADELE EDELİM!
Uzun yıllardır ülkemizde ve dünyada hapishanelerde
politik tutsaklara yönelik uygulanan tecrit yani izolasyon, sosyal bir varlık
olan insanın sadece fiziksel olarak değil sosyal olarak da yani duygusal ve
düşünsel olarak da dış dünya ile, sevdikleriyle, dostlarıyla, yoldaşlarıyla her
türlü bağının koparılarak izole edilmesidir. Bununla amaçlanan şey politik
tutsakların giderek düşüncelerinden, inançlarından soyutlanması, kimliksiz,
kişiliksiz, örgütsüz “bireyler” haline getirilmesidir.
Ülkemizde uzun yıllar hücre tipi hapishane
modeli olan F tipi hapishanelerde somutlanan tecrit politikasına karşı 122
insanın ölümü ve yüzlerce insanın -ölüm orucu yaptıkları sırada zorla besleme
işkencesine maruz bırakıldıkları için- sakatlanmalarıyla sonuçlanan ve tam 7
yıl süren bir ölüm orucu direnişi yaşanmıştır. Bu direnişin bir parçası da
halkın avukatı Behiç Aşçı’nın müvekkillerimize yönelik tecrit işkencesine son
verilmesi talebiyle 5 Nisan 2006’da başladığı ve 293 boyunca süren ölüm orucu
direnişidir. Avukat Behiç Aşçı’nın müvekkilleri için yaşamını ortaya koyduğu bu
direnişin de etkisiyle 22 Ocak 2007’de, Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan
ve niteliğini ve amacını yukarıda özetlediğimiz tecrit politikasında önemli bir
gedik açan sohbet hakkı genelgesiyle bu mücadelede önemli bir kazanım elde edilmiş,
tecrit işkencesi bir nebze de olsa hafifletilmiştir.
Ancak aradan geçen zamanda siyasi
iktidarın, AKP faşizminin tecrit politikasındaki ısrarı devam etti. İşte bu
ısrarın sonucu olarak Y ve S tipi hapishane olarak adlandırılan yüksek
güvenlikli hapishaneler gündeme getirildi.
Peki nedir bu S ve Y Tipi Hapishaneler?
Başta bugün itibariyle ölüm orucu direnişinin 224. Gününde olan Nurettin Kaya
olmak üzere devrimci tutsaklar neden bu hapishanelere karşı çıkıyor, neden bir
kez daha ölümü göze alarak direnmeyi tercih ediyor?
S ve Y tipi hapishaneler, mimari açıdan
temel olarak F tipi hapishanelere benzemekle birlikte tecriti daha da
ağırlaştıran bir mimari yapıya sahiptir.
Bu hapishanelerde F tiplerinin aksine üç kişilik hücre sayısı daha az,
tek kişilik hücre sayısı daha fazladır. Yani bu hapishaneler tek kişilik hücre
ağırlıklı tecrit hapishaneleridir. Bu hapishaneler tutsakların birbirlerini
hatta gökyüzünü ve güneşi göremeyecekleri, birbirlerini duyamayacakları şekilde
tasarlanmıştır. Yani tutsaklar adeta bir kafese kapatılmış veya karanlık bir
kuyunun dibine hapsedilmiş gibidir. Hücreler ve koridorlar kameralar ve sesli
iletişim sistemleriyle donatılmıştır. F tiplerinden farklı olarak tutsaklarla
idare arasında gardiyanlarla veya başka idari personelle dahi iletişimlerini en
az seviyeye indirecek şekilde bir sesli uyarı-komut sistemi
geliştirilmiştir. Yani tutsakların
gardiyan sesi dahi olsa kendilerinden başka herhangi bir insana ait ses
duymayacakları, gardiyan yüzü dahi olsa başka herhangi bir insan yüzü
görmeyecekleri bir tecrit sistemi geliştirilmiştir. Burada da amaçlanan şey, F
tipi hapishanelerde olduğu gibi, siyasi tutsakların ağır bir izolasyona tabi
tutularak düşüncelerini değiştirmeye zorlanmasıdır.
Bu hapishanelerde kalan siyasi tutsaklar,
aldıkları cezanın niteliğine ve miktarına bakılmaksızın, hatta tutuklu/hükümlü
ayrımı yapılmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlülerine uygulanan
infaz koşullarında tutulmakta, dış dünyadan ve insandan tamamen soyutlanıp
günde sadece 1-1,5 saat havalandırma hakkından yararlandırılarak ağır tecrit
işkencesine maruz bırakılmaktadırlar. Başka bir ifadeyle, Türkiye’de ve
dünyadaki birçok ülkenin infaz sisteminde bir cezalandırma/ıslah aracı olarak
kullanılan ve belirli sürelerle sınırlanan “hücre hapsi” uygulaması bu
hapishanelerle süreklileştirilmektedir. Uzun süreli hücre hapsi ise
uluslararası hukukta da “işkence ve kötü muamele yasağının ihlali” olarak kabul
görmektedir. Bu nedenle S ve Y tipi infaz modeli bir işkence yöntemidir,
uluslararası hukuka da aykırıdır.
Kısaca, S ve Y Tipi hapishaneler
ağırlaştırılmış tecrit işkencesi demektir, insanlık dışı koşullar demektir,
sessiz imha demektir. Bu nedenle S ve Y Tipi hapishaneler, insan onuruna olduğu
kadar insan haklarına yani hukuka da aykırı hapishanelerdir.
Bugün Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli
Hapishanesinde tutulan müvekkilimiz Nurettin Kaya, Dumlu Yüksek Güvenlikli (Y
TİPİ) Hapishanesinde tutulmaktayken, işte bu işkenceye, bu insanlık dışı infaz
modeline, bu sessiz imha politikasına karşı “S ve Y tipi hapishanelerin
kapatılması, politik tutsakların bu hapishanelere zorla sevk edilmelerinin
durdurulması” talebiyle 20 Ekim 2023’te ölüm orucuna başlamıştır. Direnişe
devam ederken Bolu F Tipi Hapishanesine sevk edilen müvekkilimiz Nurettin Kaya,
önceki taleplerine ek olarak Dumlu hapishanesindeki hücre arkadaşlarının da
normal bir hapishaneye sevk edilmesi talebiyle ölüm orucunu sürdürmektedir.
Bugün itibariyle ölüm orucunun 225. gününde olan Nurettin Kaya’nın sağlık
durumu hızla kötüleşmektedir, yaşadığı sağlık sorunları her geçen gün
artmaktadır. Nurettin Kaya, ölüm orucuna başladığı tarihte 80 kilonun
üzerindeyken 15 Mayıs 2024 tarihi itibariyle 40 kilonun altına düşmüş ve
ağzındaki yaralar boğazına inmiş durumdadır. Yani Nurettin Kaya için artık hayati
risk söz konusudur.
Bu nedenle tüm meslektaşlarımızı, tüm hak
savunucularını, müvekkilimizin haklı, meşru ve kabul edilebilir taleplerine
sahip çıkmaya, insan onuruna aykırı, insanlık dışı S ve Y tipi hapishanelere
karşı birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.
HALKIN
HUKUK BÜROSU ENTERNASYONAL BÜRO
Nurettin Kaya’nın Ölüm Orucu Direnişi 30 Mayıs 2024 tarihi itibari ile 224. Gününde devam ediyor. O, 2023 yılının ikinci yarısında Erzurum Dumlu yüksek güvenlikli S, R, Y, Kuyu Tipi Hapishanesine sürgün edildi. Bu faşist politika karşısında sessiz kalmayan Nurettin Kaya süresiz açlık grevine başladı. 100’lü günlere everilen direniş karşısında faşist hapishane yönetimi Nurettin Kaya’nın taleplerini kabul etti.
Ancak talepleri uygulamadı. Bu durumda Nurettin Kaya direnişini Ölüm Orucuna dönüştürdü. Bu devrimci politika sonuç verdi ve Nurettin Kaya Bolu F Tipine Sevk edildi. Yoldaşlarının yanına yerleştirilmedi. Nurettin Kaya’nın direnişi devam ediyor.
Yunanistan
halk Cephesi 30 Mayıs’ta 3 kez T.C Atina Büyük elçiliğine önüne gittiler.
Burada pankart açıldı. Kızıl bayraklar dalgalandırıldı. Bir yoldaşımız yunanca,
Türkçe ve İngilizce konuşma yaptı. Konuşma aralarında Yunanca ve Türkçe
sloganlar atıldı. Yaklaşık 15 kişinin katıldı eylem canlı ve coşkulu geçti.
Halkız Haklıyız Kazanacağız sloganı atılarak gösteri bitirildi.
Yunanistan
Halk Cephesi
Almanya Duesseldorf’ta Özgül, İhsan ve Serkan'ın 29 Mayıs
Tarihli Duruşması Görüldü
2 sene önce Almanya'da devrimci faaliyetlerinden dolayı
tutuklanan ve yaklaşık bir senedir Duesseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesinde
davaları süren devrimci tutsaklar Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan
Küpeli'nin 29 Mayıs 2024 tarihli duruşmaları görüldü.
Duruşma; Mahkeme heyeti tarafından Türkiye ile ilgili
bilirkişi olarak çağrılan Profesör Burak Çopur'a yönetilen sorularla başladı.
Savunma ekipleri sırayla sorularını sordular.
Sorulan sorularda Türkiye'nin siyasal yapısı, azınlıkların
durumu, katliamlar, mafya-devlet ilişkisi, hak gaspları, adaletsizlikler vb
konulara değinildi.
Çopur, gizleyemediği AB, NATO ve "batı"
hayranlığına rağmen Türkiye'deki hak gasplarını, devlet terörünü,
yolsuzlukları, katliamları tek tek anlattı.
Faşizm kavramı yerine ısrarla otokrasi ve totalitarizm
kavramlarını kullanan Çopur'un yaklaşık 4 saat boyunca verdiği cevaplar
arasında öne çıkan ifadeler;
-Türkiye'de demokrasi ve hukuk devleti yoktur
-Türkiye'deki hak gaspları ve baskılar, devlet görevlilerine
yönelik cezasızlık kültürü ve katliamlar -Tayyip Erdoğan ile başlamadı. Tam
tersi Cumhuriyetin kuruluşundan ve hatta Osmanlı'nın son dönemlerinden beri
vardır. Dolayısıyla bu sorunlar tekil sorunlar değil, yapısal sorunlardır.
-Türkiye'de militan mücadeleyi yaratan devletin yapısal
adaletsizlikleridir
-Türkiye'de öldürülmek, tutuklanmak ve haksızlığa uğramak
için illegal örgüt üyesi olmak gerekmiyor. Muhalif bir müzik grubu kurmak bile
baskı görmek için yeterlidir
-Erdoğan; Demokratikleşme yoluna gidemez çünkü demokratik
bir ülkede yargılanıp ceza alır. O yüzden baskıyı arttırmak zorunda, bu ise her
türlü mücadele biçimin de güçlenmesi anlamına gelecektir
-Türkiye'de yerel seçimlerdeki zaferlerden yola çıkarak
sistemin değişeceğini düşünmek, abartılı olur. Ben daha çok çöken bir devlet
yapısı ve kaos ortamı öngörüyorum
Heyetin bizzat çağırdığı Bilirkişi, 129b davaların ön koşulu
olan "yabancı bir yasa devleti ve temel haklara saygı gösteren devlet “in
olmadığını defalarca vurgulamıştır. Dolayısıyla mahkeme heyeti kendi getirdiği
bilirkişi ile kendi kurduğu mahkemenin, kendi belirlediği kurallara dahi aykırı
olduğunu ispatlamıştır.
Başta Adalet Bakanı Marco Buschmann, Heyet Başkanı Bachler
ve Savcı Setton olmak üzere Alman Emperyalizmine sesleniyoruz; Devrimcileri
yargılanmaktan vazgeçin. Özgül, İhsan ve Serkan'ın tutukluluk hallerine derhal
son verin! Onları tutsak ederek kendi kanlı ellerinizi gizleyemezsiniz.
Devrimci avına harcadığınız zamanı, Soykırım yapmakla
yargılandığınız davaya ayırın!
Özgül, İhsan ve Serkan'ın OLG Duesseldorf’ta görülecek bir
sonraki duruşmaları 11 Haziran 2024 tarihinde saat 13:30'dadır. Tüm halkımızı
Özgül, İhsan ve Serkan'ı sahiplenmeye, mahkemeye katılmaya çağırıyoruz.
Özgül, İhsan ve Serkan Serbest Bırakılsın!
Faşist 129 Yasası Kaldırılsın!
Devrimciler Değil, Eli Kanlı Halk Düşmanları Yargılansın!
Faşist 129ab Yasaları Kaldırılsın Komitesi
29 Mayıs 2024
https://halkinsesiradyo.net/index.php/2024/05/30/anti-emperyalist-cephe-suriye-ziyareti/
Konular:
Suriye: Emperyalist Saldırılar ve Şimdiki Durum
Emperyalizmin Suçları ve Dezenformasyon
Ortadoğu ve Direniş
Ekseni
Filistin Direnişi ve Son Gelişmeler
BU ARAMA DEĞİL, YIKIMDIR! BU ARAMA DEĞİL, TALANDIR!
YIKILAN, KIRILAN, DÖKÜLEN KURUMLARIMIZA YÖNELİK BU
SALDIRI HUKUKİ DEĞİL, YASA DIŞIDIR!
AKP’nin Faşist Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA
Geldiler. Bu Yapılan TALAN VE GASP ARAMASIDIR.
AMAÇ; ARAMA DEĞİL, TERÖR ESTİRMEKTİR
AKP’NİN ESTİRDİĞİ FAŞİST TERÖRLE,
NAZİLERİN UYGULADIĞI
FAŞİST TERÖR AYNIDIR.
NAZİ HUKUKUNDA NASIL “DÜŞMAN
HUKUKU” SÖZ KONUSUYSA
AKP’DE MİSİLLEME YAPMAK İÇİN DÜŞMANCA SALDIRMIŞTIR.
BU SALDIRILAR TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE YÖNELİKTİR.
Naziler, Hukuku Toplumda İstemedikleri Kişi ve Gruplar
Üzerinde Bir Baskı Aracı Olarak Kullandılar. Muhaliflerini Savunmasız Bırakarak,
Yasalarla Tasfiye Ettiler, Toplama Kamplarıyla Da İmha Ettiler. AKP’de NAZİ
HUKUKUNU UYGULAYARAK HALKA DÜŞMANLIK SAÇIYOR.
KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!
ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARI, İKTİDARIN EMRİNDEKİ
HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. HUKUKSUZ ARAMALARA DERHAL SON
VERİLMELİDİR!
HAKSIZ TUTUKLANAN TÜM TUTSAKLAR DERHAL SERBEST
BIRAKILMALIDIR.
30 Mayıs 2024 tarihi itibariyle; Kuyu Tipi hapishanelere karşı devrimci tutsakların başlattığı
Ölüm Orucu
direnişi Devam Ediyor!
Nurettin
Kaya Ölüm Orucunun 225. Gününde
Tecrit
İşkencedir, Tecrite Son!
TAYAD’LI
AİLELER
31 Mayıs 2024, Oktay Kelebek ve Cem Dursun 98. Gündür Kuyu Tipi Olmayan ve Arkadaşlarının Olduğu Bir Hapishaneye Gitmek İçin Süresiz Açlık Grevinde!
Talepleri
Kabul Edilsin,
Sürgün Sevk
ve Kuyu Tipi Hapishane İşkencesi Son Bulsun!
31 Mayıs 2024 tarihi itibariyle; Grup Yorum İdil Kültür Merkezi’nin basılmaması ve Grup Yorum üyelerinin serbest bırakılmaları talepleriyle başlamış olduğu destek açlık grevinin 158. Gününde
Nurettin Kaya,
Erzurum Dumlu 1 Nolu Yüksek Güvenlikli
hapishanesinden, Bolu F Tipi hapishanesine sevk edildi, talepleri yerine
getirilmediği için ölüm orucu direnişi, 225.
gününde sürüyor.
Nurettin
Kaya’nın talepleri kabul edilsin!
Kuyu Tipi
hapishaneler kapatılsın!
Talepleri
1- Tek Tip Olmayan Bir Hapishaneye Sevk
Edilsin
2- Tüm
Politik Tutsaklar Serbest Kalsın
Nurettin Kaya'nın Talepleri Kabul Edilsin!
Dünya büyük bir değişim içinde. Sosyal medya gibi araçlar
sayesinde jeopolitiğin odak noktaları, yüzlerce ya da binlerce kilometre uzakta
olsalar bile toplumsal meselelere daha yakın olan konularla iç içe geçiyor.
Meydanlar, daha iyiye, dayanışmaya doğru değişim ihtiyacıyla birleşen genç ve
yaşlı insanlarla dolu. Bu bağlamın aksine, bu fenomenlerin bastırılması
kaçınılmaz olarak doğrudan ya da dolaylı bir rol oynamaktadır. Bu mantığın
aynası 2015 yılında Türkiye'de, yerel yönetim tarafından bastırılan
geleneklerin değer kazanmasıyla yakından bağlantılı olan onlarca yıllık müzik
kolektifi Grup Yorum'un kültür merkezinin zarar görmesi gibi kanlı örneklerle
yaşandı. Kültür merkezlerinin dağıtılması, üyelerinin tutuklanamsı, iki
üyesinin ölüm orucunda yaşamını yitirmesinin ardından Grup Yorum, 4 farklı
kuşağa yayılan 20'den fazla albümde parıldayan müzikal üretimlerine özgürlük ve
politika değerleriyle uluslararası bir önem kazandı. ''Nemo Rock in Patria'',
grubun birçok ülkeyi kapsayacak bir dünya turnesi vesilesiyle İtalya'da
bulunduğu sırada, mevcut kadronun üyelerinden Sena Erkoç ve Umut Gültekin ile
röportaj yapma onuruna ve fırsatına sahip oldu:
Merhaba Sena ve Umut! İlk ritüel soru ile başlamak
istiyorum: Sizi hiç duymamış birine Grup Yorum'u nasıl tarif edersiniz?
Umut: Biz politik bir müzik grubuyuz, kendimizi böyle
adlandırmayı tercih ediyoruz. Protest ya da devrimci bir grup değil ama politik
bir grup. Grup Yorum'un örgütlü bir grup olduğunu da söyleyebilirim. Sadece
örgütlü değiliz, insanları bir araya getiriyoruz, bazen direnişlere öncülük
ediyoruz, bazen de direnişlerin bir parçası oluyoruz.
Sena: 23 albümümüz var ve 1985'ten beri halk için politik
sanat yapıyoruz ve tüm bu albümler Türkiye'deki ve aynı zamanda dünyadaki
devrimci mücadelenin bir aynası olma özelliğine sahip. Ve bu albümleri
incelediğinizde aslında bu tarihi kendi kulaklarınızla duyabiliyorsunuz,
dinleyebiliyorsunuz.
Müziğinizde birleşme, sevda, özgürlük ve bunun için mücadele
gibi temalardan çokça bahsediyorsunuz. Bu ilhamı nereden aldınız, Türkiye
içinden mi yoksa dışından mı?
Umut: Ülkemiz, özellikle Pir Sultan Abdal gibi ozanlarımız
nedeniyle halk için çok güçlü bir bin yıllık sanat geleneğine sahiptir. Pir
Sultan bir sanatçıydı, aynı zamanda bir direnişin lideriydi ve aradan geçen
yıllara rağmen türküleri hala yaşıyor. Bugün bile sanatçılar onun
repertuarından şarkılar kaydediyor ve seslendiriyor. Bu nedenle Türkiye'de,
daha doğrusu Anadolu'da son bin yılda pek çok direniş yaşandı. Seminerlerimizde
bu konulardan her bahsettiğimizde, direnişin sanatçıya, sanatçının da direnişe
kucak açtığını vurguluyoruz. İşin en ilginç yanı, Ülkemizde'de çok eski
zamanlardan bugünlere, bizlere ulaşan sanatçıların sadece Pir Sultan gibi bir
direnişin içinde yer almış ve neredeyse her zaman onun önderi olmuş kişiler
olması. Grup Yorum bu geleneği sürdürüyor.
Sena: Anlatmak istediğimiz hikâyenin merkezinde kendi
ülkemiz ve onun bağımsızlık düşü var. Google'da “Grup Yorum” diye aratırsanız,
gazeteler veya farklı kaynaklar bizim Inti Illimani ya da diğerleri gibi ''yeni
şarkı'' veya ''protest müzik'' gibi müzik yapan gruplardan etkilendiğimizi
yazıyor. Onlardan etkilenerek yola çıkmadık. Ayaklarımzı kendi topraklarımıza basıyor.
Mahsuni Şerif gibi anadolu ozanlarından etkilenerek yola çıktık, ancak kendi
müziğimizi dünya halklarının yarattıklarıyla ve batı enstrümanları ile
zenginleştirdiğimizi söyleyebiliriz. Latin Amerika'dan Avrupa'ya ve Türkiye'ye
kadar her şeyi uluslararası bir dile bürünen müziğimize entegre etmeye
çalışıyoruz. Grup Yorum'un 1985'te kurulmasının nedeni tam da kendi ülkesinde
yaşanan sorunlara ve umutsuzluğa karşı bir umut olmaktı. Bugün bu umut tüm
dünyaya yayılmakta.
Son zamanlarda çok fazla turne ve seyahat yaptığınızı
duydum! Dünyanın her yerinden birçok insan müziğinizi destekliyor ve birçoğu
sizinle turneye çıkıyor. Dilinizi anlamasalar bile insanlarla nasıl bir bağ
kurabildiğinizi düşünüyorsunuz? Nasıl bu kadar güçlü olduğunu düşünüyorsun?
Umut: Bence bunun nedeni direniş meselesi. Birkaç hafta önce
Donbass'ta konser verdiğimizde kimse sözlerimizi anlamadı. Ama bence mücadele
ve direniş duygusu baskın çıktı. Verdiğimiz politik mesajlarla sözlerimizi
anlamadan da müziği dinleyebilirsiniz.
Sena: Örneğin geçen hafta Suriye'de Şam, Lazkiye ve
Halep'teki üniversitelerde konser başına yaklaşık bin öğrenciyle çaldığımızda,
performans hakkında ne düşündüklerini öğrenmek için onlarla konuşma fırsatımız
oldu. Bize tek bir kelime bile anlamadıklarını ama hepsini hissettiklerini
söylediler. Sanırım bu her şeyi en iyi şekilde özetliyor. Konserlerimiz sadece
şarkı söylenen yerler değil, aynı zamanda siyasi eylemler ve güncel konulara
ilişkin mesajlardır. Tüm bu siyasi görüşlere saygı duyuluyor ve insanlar neden
sanat yaptığımızı ve dilin sorunların en küçüğü olduğundan emin olduğumuzu tam
olarak anlıyorlar. Birçok insan şarkılarınızdaki dili anlamıyor, ama ben bir
şarkıyı anladım, o da ünlü Bella Ciao'nun bir cover'ı olan Çav Bella. Bu bölüme
geri dönmek için onun hakkında konuşmak istiyorum: İtalya ile ilişkiniz nedir?
Sena: Bella Ciao'yu Türkçeye çeviren ilk grup biziz. Şarkıyı
bizim için çok önemli kılan siyasi içeriği, özellikle de insanlarımızın dünyada
faşizme ve emperyalizme karşı direnişte yer alan başka halklarla bağını kurmak.
Bu şarkılar insanları birleştiriyor ve özellikle anti-faşist hareketin çok
geniş olduğu İtalya'da yoldaşların bizi desteklediğini ve bizimle birlikte
mücadele ettiğini görüyoruz. Bu sadece basit bir dayanışma değil, bizimle ortak
mücadeleye bir katkıdır. Birkaç yıl önce İtalya'da bir tur yaptık, hem Roma'da
hem de Sardinya'da, geçen yıl 25 Nisan'da Martano'daydık ... Yani İtalya ile
gerçekten dinamik bir ilişkimiz var. Bizi birleştiren anti faşist mücadelemizin
dinamikleri.
Umut: Sınıfın kardeşliğimiz hakkında net bir görüş sahibi
olmamızı sağlıyor, çünkü her yerde aynı sorunlar ve aynı çözümler var. Önümüzdeki
yıl Grup Yorum 40. yılını kutlayacak! Büyük bir konser planladığınızı
söylemiştiniz. Acaba yıllar içinde içerikte ya da mesajınızı iletme biçiminizde
herhangi bir değişiklik oldu mu?
Sena: Grup Yorum okulunun bir parçası olmaktan gurur
duyuyoruz*, biz bu okulun çocuklarıyız*, yani şu anda yeni nesiliz*. Ve bence
Grup Yorum'un gücü tam da bu: mesajın alınma biçimini güçlendiren ve değiştiren
yeni ve genç kişiliklerin gelmesi, ancak temel içeriğin değişmemesi. Yani siyasi
mesajlar değişmiyor ama insan olarak kendimizi sürekli yeniliyor olmamız müziği
geliştirmemizi ve her tür dinleyiciye açık olmamızı sağlıyor. Rock ya da rap
gibi güncel müzik türlerine de ağırlık veriyoruz. Çünkü bizim için önemli olan
siyasi gerçekleri tüm halka açıklamak. Bu nedenle de kalıba sokulacak bir müzik
tarzımız yok. Devrimci sanatçılık da bizim açımzıdan bunu ifade ediyor.
Umut: Son projemiz bir rap albümü ve bu bizim için çok
önemli çünkü genç nesiller bu tür bir dil konuşuyor. Bu nedenle dinleyicilerimizin
ihtiyaçlarını beslemek önemli. Gençlerin müziği etkilemesine izin veriyoruz ve
kolektife katılan her kişinin getireceği yeni ve yenilikçi bir şey olduğuna
inanıyoruz.
Sena: Ama her şeye rağmen yeni olan her şeyin bağını
geleneklerimize özgü enstrümanlarla harmanlayarak gençleri geleneğimize duyarlı
hale getirmeye çalışıyoruz. Tarihimizi göstererek geleceğimizi kuruyoruz. Dünün
bugünle bağını kuruyoruz.
HABERİN LİNKİ:
https://www.nemorockinpatria.it/2024/05/24/tra-musica-e-militanza-con-i-grup-yorum/
Müzik ve kelimeler dirençli araçlardır. Saverio Beccaccioli
ve Michele Paluzzi : onlar, sessiz kalmamanın ahlaki bir görev olduğu bir
hikayeyi anlatmak için gerekli olan bakış açısı değişikliğini deneyimlemiş iki
öğrenci ve müzisyendir. Rumori Sovversivi semineri fikri, bir üniversite
sınıfında bir Türkiyeli müzik grubu ile yaşadıkları deneyimden doğdu. ''Yıkıcı
Bir Sesin Yasaklanması'' başlıklı seminer, Roma'daki La Sapienza Üniversitesi
Müzikoloji lisans programının derslerinden biri olan Ses Antropolojisi dersinin
bir parçası olarak düzenlendi.
Daha fazlasını anlatmak ve grubun iki üyesinin varlığı ve
canlı anlatımları sayesinde gerçekleşti. Grup Yorum, 1985 yılında Anadolu'da
Marmara Üniversitesi'nde devrimci öğrenciler tarafından kurulan politik bir
müzik grubu. Otuzdan fazla üyeden oluşan grubun yirmi üyesi türkiye rejimine
muhalif oldukları için şu anda Türkiye'de hapiste. Üyelerinin bazılarının
başlarına ise ödüller konmuştur.
Grup Yorum 1980'lerden bu yana Kürtçe de dahil olmak üzere
Anadolu'da konuşulan en az beş dilde şarkılar söylüyor. 2015 yılında zulüm
arttı: Türkiye'deki meydanlarda halk komitelerinin yardımıyla düzenledikleri
konserler ülke çapında yasaklandı. İstanbul'daki İdil kültür merkezi ondan
fazla kez saldırıya uğradı. Merkezde bulunan grubun bazı üyelerinin parmakları
ve kulaklarına polis tarafından zarar verildi, ayrıca mahallelerden gelen erkek
ve kız çocukları arasında müzik kültürünü yaymak ve çalmak için kullandıkları
müzik aletleri de çalındı. Aynı zamanda Mahalle adlı bir sinema filmi
çekiyorlardı ve filmin çekimleri, şehirde set kurmak için tüm izinler alınmış
olmasına rağmen polis tarafından yarıda kesildi. Ancak film yine de tamamlandı:
Filmin sonu animasyonla çekildi ve film 2022 yılında sinemalarda gösterime
girdi.
Grup Yorum'un müziği ağ gibidir, ilişkiler yaratır. Saverio
ve Michele, seyirci ile sahnedeki müzisyenler arasında gelişen bu doğal
ilişkiyi ilk elden deneyimleme fırsatı buldu. Yirmi dörtten fazla albümü
bulunan Grup Yorum stadyumları doldurabiliyor: konserleri sırasında hiyerarşik
ilişkiler tersine dönüyor ve genellikle şarkı söyleyen ve etkinliği ilerleten
seyirciler, yani halk oluyor. Halk sahneyi, sahnedeki müzisyenler halkı
besliyor. Müzik bir kaynaşma aracı, umut ve mücadele ile birleşmiş bir
insanlığın parçası olduğumuzu fark etmenin bir yolu haline geliyor.
O halde bir özgürlük aracı.
Kendilerine hiç korkup korkmadıkları sorulduğunda, gruptaki
iki kişi bize korkmamanın ve direnmenin tek yolunun uğruna savaştıkları,
insanları düşünerek müzik üretmeye devam etmek olduğunu söylüyor. Çünkü
çoğunluğun davası bireyin acısından daha önemlidir.
Öğrencilerin seminerde bahsettiği yazar Jacques Attali, Türk
grubunun tarihini bilseydi, onu güç ilişkilerinin olmadığı bir müzik örneği
olarak kullanabilirdi. Fransız ekonomist “Gürültüler” adlı eserinde, bu
iletişim aracının sosyo-ekonomik ilişkiler için bir sondaj tahtası görevi
görerek, onu kullananlar ve üretenlerle kurduğu ilişkiyi ve önemini vurgular.
Müzik totaliter rejimlerde sembolik değeri olan bir araç haline gelir çünkü
distopik bir şekilde iktidar ve propaganda ayinini beslemeye katkıda bulunur,
kapitalist sistemde bir metaya dönüştürülür, yıkıcı bir karaktere büründüğünde
ise susturulması gerekir.
Ama konserlerde kullanılan bir sloganın dediği gibi: Grup
Yorum halktır ve susturulamaz. Saverio ve Michele bize Grup Yorum'u tanıtarak
müziğin ve sözlerin dirençli araçlar olduğunu öğretti.
Giulia Imbimbo
https://www.liberopensiero.eu/26/05/2024/cultura/bozza-automaticajacques-attali-grup-yorum/
13 Mart'tan beri süresiz açlık grevinde olan Haydar
Demiray'ın sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine eşi tarafından adalet
bakanlığına yapılan, Haydar Demiray’a yönelik tek tip elbise dayatmasından vaz
geçilmesi, sevk talebinin kabul edilmesi ve açlık grevinde olduğu için yaşamsal
önemi bulunan B1 vitaminin herhangi bir kısıtlama olmaksızın, tıbbi
gerekliliklere uygun şekilde kendisine verilmesi talepli başvuruya Düsseldorf
Hapishane idaresi tarafından ciddiyetsiz ve gerçeği yansıtmayan bir cevap
verilmiştir.
Düsseldorf Hapishane idaresi verdiği cevapta; “Eşiniz yerel
cezaevi sağlık servisiyle yakın temas halindedir. Şu anda hayati tehlike söz
konusu değil. Talep edilen B1 vitamini tıbbi endikasyon olmaksızın sağlık
servisi tarafından mahkuma verilmiştir.” Şeklinde gerçeği yansıtmayan ifadelere
yer verilmiştir.
Haydar Demiray bugün itibariyle açlık grevinin 79.
günündedir ve B1 vitamini kendisinin ve eşinin ısrarlı talepleri ve yaratılan
kamuoyunun etkisiyle ancak 48. günden itibaren kendisine verilmeye
başlanmıştır. Yani Haydar Demiray’a uzun süre B1 vitamini verilmemiş, üstelik
su ve şeker alımında da hapishane idaresinden kaynaklı sorunlar yaşamıştır.
Bunun sonucunda, uzun süreli açlığa, B1 vitaminin geç ve eksik alınmasına, su
ve şeker alımında yaşanan sorunlara bağlı olarak sağlık durumu hızla kötüleşen
Haydar Demiray baş dönmesi, denge sorunu gibi sorunlar yaşamaya başlamıştır.
Dolayısıyla hapishane idaresi tarafından yapılan “Haydar Demiray’ın hayati
riskinin bulunmadığı” şeklindeki açıklamanın gerçeği yansıtmadığı açıktır.
Hapishane idaresi, Haydar Demiray’ın ve eşinin tek tip
elbise dayatmasına son verilmesi ve sevk talebiyle ilgili olarak da “Kuzey
Ren-Vestfalya Eyaleti Cezaevi Yasası hapis cezası bağlamında kıyafet nedeniyle
infaz planından sapma halinde nakil öngörmemektedir. Buna göre, şu anda bir nakil
belirtilmemiştir.” diyerek, son derece basit, haklı ve meşru talebi “mevzuat”
gerekçesiyle reddettiklerini belirtmiş ve meşrulaştırmaya çalışmıştır.
Ancak bu uygulama birçok bakımdan insan haklarına ve
evrensel hukuk kurallarına da aykırıdır.
Her şeyden önce, her ne gerekçeyle olursa olsun, kişiye
zorla tek tip elbise giydirilmesi veya bu yönde dayatmada bulunulması bir
işkence yöntemidir.
Ocak 2016'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda revize
edilen –Nelson Mandela Kuralları olarak da bilinen- “Mahkumlara Muamelede
Standart Asgari Kurallar” başlıklı düzenlemede mahkumların kendi kıyafetlerini
giymelerine izin verilmemesi halinde iklime ve sağlık koşullarına uygun
giysilerin tedarik edilmesi, bu giysilerin de "aşağılayıcı ya da küçük
düşürücü olmaması" gerektiği belirtilmektedir.
Bunun anlamı, tutuklu ya da hükümlü dahi olsa, kişiye zorla
tek tip elbise giydirilmesinin aşağılayıcı ve küçük düşürücü olduğudur. Çünkü
bu uygulama, kişinin sadece “kıyafetlerini serbestçe seçme özgürlüğünü” elinden
almak değil bununla birlikte onu kimliğinden, kişiliğinden soyutlamak amacını
da taşımakta, böylece kişinin düşüncelerini zorla değiştirerek onu küçük
düşürme, aşağılama sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle uygulamanın Nelson
Mandela Kurallarına aykırı olduğu, dahası bir işkence yöntemi olduğu açıktır.
Kısaca tek tip elbise dayatması, insan onuruna, hukuka ve
ahlaka aykırıdır ve bir işkence yöntemidir. Haydar Demiray işte bu işkenceyi,
insan onuruna, hukuka ve ahlaka aykırı Tek Tip Elbise giyme dayatmasını kabul
etmediği için açlık grevindedir. Alman devleti, Adalet Bakanlığı ve Düsseldorf
hapishane idaresi Haydar Demiray’a yönelik tek tip elbise dayatmasından yani
işkenceden bir an önce vaz geçmeli ve sevk talebini derhal kabul etmelidir.
Aksi halde Haydar Demiray’ın yaşam hakkına yönelik ortaya çıkacak her türlü
tehlikeden ve olumsuzluktan birlikte sorumlu olacaklardır.
TEK TİP ELBİSE DAYATMASINA SON VERİLSİN!HAYDAR DEMİRAY’IN TALEPLERİ KABUL EDİLSİN!30.05.2024
BU ARAMA DEĞİL, YIKIMDIR! BU ARAMA DEĞİL, TALANDIR!
YIKILAN, KIRILAN, DÖKÜLEN KURUMLARIMIZA YÖNELİK BU
SALDIRI HUKUKİ DEĞİL, YASA DIŞIDIR!
AKP’nin Faşist Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA
Geldiler. Bu Yapılan TALAN VE GASP ARAMASIDIR.
AMAÇ; ARAMA DEĞİL, TERÖR ESTİRMEKTİR
AKP’NİN ESTİRDİĞİ FAŞİST TERÖRLE,
NAZİLERİN UYGULADIĞI
FAŞİST TERÖR AYNIDIR.
NAZİ HUKUKUNDA NASIL “DÜŞMAN
HUKUKU” SÖZ KONUSUYSA
AKP’DE MİSİLLEME YAPMAK İÇİN DÜŞMANCA SALDIRMIŞTIR.
BU SALDIRILAR TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE YÖNELİKTİR.
Naziler, Hukuku Toplumda İstemedikleri Kişi ve Gruplar
Üzerinde Bir Baskı Aracı Olarak Kullandılar. Muhaliflerini Savunmasız Bırakarak,
Yasalarla Tasfiye Ettiler, Toplama Kamplarıyla Da İmha Ettiler. AKP’de NAZİ
HUKUKUNU UYGULAYARAK HALKA DÜŞMANLIK SAÇIYOR.
KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!
ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARI, İKTİDARIN EMRİNDEKİ
HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. HUKUKSUZ ARAMALARA DERHAL SON
VERİLMELİDİR!
HAKSIZ TUTUKLANAN TÜM TUTSAKLAR DERHAL SERBEST
BIRAKILMALIDIR.
30 Mayıs 2024 tarihi itibariyle; Kuyu Tipi hapishanelere karşı devrimci tutsakların başlattığı
Ölüm Orucu
direnişi Devam Ediyor!
Nurettin
Kaya Ölüm Orucunun 224. Gününde
Tecrit
İşkencedir, Tecrite Son!
TAYAD’LI
AİLELER
30 Mayıs 2024, Oktay Kelebek ve Cem Dursun 97. Gündür Kuyu Tipi Olmayan ve Arkadaşlarının Olduğu Bir Hapishaneye Gitmek İçin Süresiz Açlık Grevinde!
Talepleri
Kabul Edilsin,
Sürgün Sevk
ve Kuyu Tipi Hapishane İşkencesi Son Bulsun!
30 Mayıs 2024 tarihi itibariyle; Grup Yorum İdil Kültür Merkezi’nin basılmaması ve Grup Yorum üyelerinin serbest bırakılmaları talepleriyle başlamış olduğu destek açlık grevinin 157. Gününde
Nurettin Kaya,
Erzurum Dumlu 1 Nolu Yüksek Güvenlikli
hapishanesinden, Bolu F Tipi hapishanesine sevk edildi, talepleri yerine
getirilmediği için ölüm orucu direnişi, 224.
gününde sürüyor.
Nurettin
Kaya’nın talepleri kabul edilsin!
Kuyu Tipi
hapishaneler kapatılsın!
Talepleri
1- Tek Tip Olmayan Bir Hapishaneye Sevk
Edilsin
✒️ Ölüm Orucu 223. Gününde!
✒️ İsrail Konsoloslukları
Filistin İçin Yanıyor!
✒️ Direnmek Anadolu Kadınının
Kanında Var!
Videonun Tamamı İçin:
223 gündür ölüm orucunda olan Nurettin Kaya'nın taleplerinin
kabul edilmesi yönünde hiçbir adım atılmaması nedeniyle CHP Genel Merkezi'nde
eylem yaptı. Feridun Osmanağaoğlu ve Ferdi Sarıkaya CHP Genel Merkezi önünden
gözaltına alındı.
Gözaltına alınanlar derhal serbest bırakılmalıdır.
Nurettin Kaya'nın Talepleri Derhal Kabul Edilsin
Tüm halkamızı 1 Haziran’da Basel’de gerçekleşecek olan
konserimize çağırıyoruz!
GRUP YORUM HALKTIR SUSTURULAMAZ
KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN TÜRKÜLERİMİZ
Kitabı İndirmek İçin Tıklayınız
“Halkları Hesaba Katmayan Tüm Projeler Çökmeye Mahkumdur”
ABD imparatorluğu yıkılmıştır. Dünyada güç dengeleri yeniden
kurulmaktadır.
Kitabımızda 2000’leri başından 2020’lere ABD’nin Büyük
Ortadoğu Projesi (BOP)ni, Arap Baharı sürecini ve sonrası gelişmeleri ele
alıyoruz.
Bunu yaparken de, Asya’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan
Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi kapsamında yer alan ülkelerin
tarihine, ekonomik, sosyal, siyasal yapılarına daha yakından bakarak, bu
ülkelerin neden hedef alındıklarını inceledik. Görünen o ki, ABD dünyanın
hiçbir yerinde istediği düzeni oturtamamıştır.
2000’lerin başında kendini dünyanın imparatoru ilan ederken
2020’lere gelindiğinde ABD, hiçbir yerde tek başına belirleyici güç
olamamaktadır. Bununla birlikte dünyanın dört bir yanında karışıklıklar
çıkartmakta, halkların kanını akıtmakta başarılı olmaktadır.
2000’lerin başında ABD’nin imparatorluk politikalarının
karşısında kimse duramazken 2020’lerde Rusya ve Çin’i baş tehdit olarak
görmektedir. Ve bundan sonraki çatışmalar dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın
esas olarak bu güçler arasındaki çelişkilerin çatışması olacaktır. Ve tabi ki,
bu güçler arası çelişkileri derinleştiren emperyalizm- halklar çelişkisi
olacaktır.
Emperyalist güçler ve onların askeri-strateji kuruluşları
masa başlarında istedikleri projeleri çizebilirler. Ancak onların hiçbirisi de
hayat bulmayacaktır; çünkü o projelerde halklar gerçeği yoktur.
Baş çelişki emperyalizm ile ezilen, sömürülen dünya halkları
arasındadır. Bu çelişkilerin çözümü, emperyalizmin yıkılışı, halkların
kurtuluşudur. Dünyadaki gelişmelere, çatışmalara bu pencereden bakmadığımızda
emperyalist politikaların aracı olmak, emperyalistler tarafından kullanılmak
kaçınılmaz olacaktır.
Kitabımızda BOP ve Arap Baharı sürecini incelerken bunu
ortaya koymaya çalıştık.