Mayıs 2024


Bolu F tipi Hapishanesi Özgür Tutsakları Nurettin Kaya’nın yanlarına getirilmesi talebiyle süreli-süresiz açlık grevindeler.

Nurettin Kaya, Erzurum   Dumlu 1 Nolu Yüksek Güvenlikli hapishanesinden, Bolu F Tipi hapishanesine sevk edildi, talepleri yerine getirilmediği için ölüm orucu direnişi, 226. gününde sürüyor.

Nurettin Kaya’nın talepleri kabul edilsin!

Kuyu Tipi hapishaneler kapatılsın!


Faşist AKP İktidarı, Çağlayan Adliyesi Önündeki Eylemin Ardından Demokratik Kurumlara, Evlere Yönelik Arama ve Gözaltı Adı Altında Bir YIKIM SALDIRISI Yaptı, Yüzden Fazla Devrimci ve Halktan İnsan Gözaltına Alındı, 61 Kişi Tutuklandı.

BU ARAMA DEĞİL, YIKIMDIR! BU ARAMA DEĞİL, TALANDIR!

YIKILAN, KIRILAN, DÖKÜLEN KURUMLARIMIZA YÖNELİK BU

SALDIRI HUKUKİ DEĞİL, YASA DIŞIDIR!

AKP’nin Faşist Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA Geldiler. Bu Yapılan TALAN VE GASP ARAMASIDIR.

AMAÇ; ARAMA DEĞİL, TERÖR ESTİRMEKTİR

AKPNİN ESTİRDİĞİ FAŞİST TERÖRLE, NAZİLERİN UYGULADIĞI

FAŞİST TERÖR AYNIDIR.

NAZİ HUKUKUNDA NASIL DÜŞMAN HUKUKUSÖZ KONUSUYSA

AKP’DE MİSİLLEME YAPMAK İÇİN DÜŞMANCA SALDIRMIŞTIR.

BU SALDIRILAR TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE YÖNELİKTİR.

Naziler, Hukuku Toplumda İstemedikleri Kişi ve Gruplar Üzerinde Bir Baskı Aracı Olarak Kullandılar. Muhaliflerini Savunmasız Bırakarak, Yasalarla Tasfiye Ettiler, Toplama Kamplarıyla Da İmha Ettiler. AKP’de NAZİ HUKUKUNU UYGULAYARAK HALKA DÜŞMANLIK SAÇIYOR.

KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!

ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARI, İKTİDARIN EMRİNDEKİ HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. HUKUKSUZ ARAMALARA DERHAL SON VERİLMELİDİR!

HAKSIZ TUTUKLANAN TÜM TUTSAKLAR DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR.


Kitap Adı: Beynimiz ‘Kale’mizdir Düşüncelerimiz Silahımız

Yazan: ÖZGÜR TUTSAKLAR

Yayınevi: Boran Yayınevi

Basım Tarihi: Mayıs 2024

 

Emperyalizmin gücü, esas olarak devasa silahlara sahip olmasından değil, ideolojik olarak beyinleri etkilemedeki başarısından kaynaklanıyor. O halde, ülkemiz ve dünya gerçeklerini anlamak ve değiştirmek için yeniden ve hiç durmadan daha iyi düşünmek, yanılgılardan arınmak ve aldatmacalara karşı daha hazırlıklı ve donanımlı olmak zorundayız.

Özgür tutsaklarımızın hazırladığı bu çalışma, böyle bir ihtiyaca cevap veren, yaşam içindeki pratik deneylerden süzülerek derlenen içeriğiyle oldukça farklı bir zenginlik sunuyor.

İdeolojik mücadelede devrimci saflara katkısı olacağına, farkında olarak ya da olmayarak günlük yaşamda sık sık karşımıza çıkan mantıksal aldatmacalara ve zihinsel yanılgılara karşı okurları daha da güçlendireceğine eminiz.

Boran Yayınevi

 

Kitabını İndirmek İçin Tıklayınız

 

Halkın Sesi Kütüphanesi İçin Tıklayınız




 

 

HALKIN HUKUK BÜROSU ENTERNASYONAL BÜRO

PEOPLE'S LAW BUREAU INTERNATIONAL OFFICE

 

Address: Kabani 10-Agiou Meletiou/Acharnon, 11252-Athens iplo.hhbe@gmail.com - facebook.com/peopleslawofficeinternational

 

 

 

DEVRİMCİ TUTSAK NURETTİN KAYA S ve Y TİPİ (KUYU TİPİ) HAPİSHANELERDE UYGULANAN AĞIRLAŞTIRILMIŞ TECRİT İŞKENCESİNE KARŞI ÖLÜM ORUCUNUN 225. GÜNÜNDE. ZAMAN ALEYHİNE İŞLİYOR, SAĞLIK DURUMU HIZLA KÖTÜLEŞİYOR.

 

NURETTİN KAYA’NIN TALEPLERİ KABUL EDİLSİN, İNSANLIK DIŞI, İNSAN ONURUNA VE HUKUKA AYKIRI S ve Y TİPİ HAPİSHANELER KAPATILSIN, SÜRGÜN SEVKLERE SON VERİLSİN!

 

31.05.2024

 

DEVRİMCİ TUTSAK NURETTİN KAYA, S VE Y TİPİ HAPİSHANELERDEKİ TECRİT İŞKENCESİNE SON VERİLMESİ VE SÜRGÜN SEVKLERİN DURDURULMASI TALEBİYLE 20 EKİM 2023’TEN BERİ ÖLÜM ORUCUNDA!

 

GEÇ OLMADAN NURETTİN KAYA’NIN SESİNE KULAK VERELİM! TECRİT İŞKENCESİNE SON VERİLMESİ İÇİN BİRLİKTE MÜCADELE EDELİM!

 

Uzun yıllardır ülkemizde ve dünyada hapishanelerde politik tutsaklara yönelik uygulanan tecrit yani izolasyon, sosyal bir varlık olan insanın sadece fiziksel olarak değil sosyal olarak da yani duygusal ve düşünsel olarak da dış dünya ile, sevdikleriyle, dostlarıyla, yoldaşlarıyla her türlü bağının koparılarak izole edilmesidir. Bununla amaçlanan şey politik tutsakların giderek düşüncelerinden, inançlarından soyutlanması, kimliksiz, kişiliksiz, örgütsüz “bireyler” haline getirilmesidir.

 

Ülkemizde uzun yıllar hücre tipi hapishane modeli olan F tipi hapishanelerde somutlanan tecrit politikasına karşı 122 insanın ölümü ve yüzlerce insanın -ölüm orucu yaptıkları sırada zorla besleme işkencesine maruz bırakıldıkları için- sakatlanmalarıyla sonuçlanan ve tam 7 yıl süren bir ölüm orucu direnişi yaşanmıştır. Bu direnişin bir parçası da halkın avukatı Behiç Aşçı’nın müvekkillerimize yönelik tecrit işkencesine son verilmesi talebiyle 5 Nisan 2006’da başladığı ve 293 boyunca süren ölüm orucu direnişidir. Avukat Behiç Aşçı’nın müvekkilleri için yaşamını ortaya koyduğu bu direnişin de etkisiyle 22 Ocak 2007’de, Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan ve niteliğini ve amacını yukarıda özetlediğimiz tecrit politikasında önemli bir gedik açan sohbet hakkı genelgesiyle bu mücadelede önemli bir kazanım elde edilmiş, tecrit işkencesi bir nebze de olsa hafifletilmiştir.

 

Ancak aradan geçen zamanda siyasi iktidarın, AKP faşizminin tecrit politikasındaki ısrarı devam etti. İşte bu ısrarın sonucu olarak Y ve S tipi hapishane olarak adlandırılan yüksek güvenlikli hapishaneler gündeme getirildi.

 

Peki nedir bu S ve Y Tipi Hapishaneler? Başta bugün itibariyle ölüm orucu direnişinin 224. Gününde olan Nurettin Kaya olmak üzere devrimci tutsaklar neden bu hapishanelere karşı çıkıyor, neden bir kez daha ölümü göze alarak direnmeyi tercih ediyor?

 

S ve Y tipi hapishaneler, mimari açıdan temel olarak F tipi hapishanelere benzemekle birlikte tecriti daha da ağırlaştıran bir mimari yapıya sahiptir.  Bu hapishanelerde F tiplerinin aksine üç kişilik hücre sayısı daha az, tek kişilik hücre sayısı daha fazladır. Yani bu hapishaneler tek kişilik hücre ağırlıklı tecrit hapishaneleridir. Bu hapishaneler tutsakların birbirlerini hatta gökyüzünü ve güneşi göremeyecekleri, birbirlerini duyamayacakları şekilde tasarlanmıştır. Yani tutsaklar adeta bir kafese kapatılmış veya karanlık bir kuyunun dibine hapsedilmiş gibidir. Hücreler ve koridorlar kameralar ve sesli iletişim sistemleriyle donatılmıştır. F tiplerinden farklı olarak tutsaklarla idare arasında gardiyanlarla veya başka idari personelle dahi iletişimlerini en az seviyeye indirecek şekilde bir sesli uyarı-komut sistemi geliştirilmiştir.  Yani tutsakların gardiyan sesi dahi olsa kendilerinden başka herhangi bir insana ait ses duymayacakları, gardiyan yüzü dahi olsa başka herhangi bir insan yüzü görmeyecekleri bir tecrit sistemi geliştirilmiştir. Burada da amaçlanan şey, F tipi hapishanelerde olduğu gibi, siyasi tutsakların ağır bir izolasyona tabi tutularak düşüncelerini değiştirmeye zorlanmasıdır.

 

Bu hapishanelerde kalan siyasi tutsaklar, aldıkları cezanın niteliğine ve miktarına bakılmaksızın, hatta tutuklu/hükümlü ayrımı yapılmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlülerine uygulanan infaz koşullarında tutulmakta, dış dünyadan ve insandan tamamen soyutlanıp günde sadece 1-1,5 saat havalandırma hakkından yararlandırılarak ağır tecrit işkencesine maruz bırakılmaktadırlar. Başka bir ifadeyle, Türkiye’de ve dünyadaki birçok ülkenin infaz sisteminde bir cezalandırma/ıslah aracı olarak kullanılan ve belirli sürelerle sınırlanan “hücre hapsi” uygulaması bu hapishanelerle süreklileştirilmektedir. Uzun süreli hücre hapsi ise uluslararası hukukta da “işkence ve kötü muamele yasağının ihlali” olarak kabul görmektedir. Bu nedenle S ve Y tipi infaz modeli bir işkence yöntemidir, uluslararası hukuka da aykırıdır.

 

Kısaca, S ve Y Tipi hapishaneler ağırlaştırılmış tecrit işkencesi demektir, insanlık dışı koşullar demektir, sessiz imha demektir. Bu nedenle S ve Y Tipi hapishaneler, insan onuruna olduğu kadar insan haklarına yani hukuka da aykırı hapishanelerdir.

 

Bugün Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanesinde tutulan müvekkilimiz Nurettin Kaya, Dumlu Yüksek Güvenlikli (Y TİPİ) Hapishanesinde tutulmaktayken, işte bu işkenceye, bu insanlık dışı infaz modeline, bu sessiz imha politikasına karşı “S ve Y tipi hapishanelerin kapatılması, politik tutsakların bu hapishanelere zorla sevk edilmelerinin durdurulması” talebiyle 20 Ekim 2023’te ölüm orucuna başlamıştır. Direnişe devam ederken Bolu F Tipi Hapishanesine sevk edilen müvekkilimiz Nurettin Kaya, önceki taleplerine ek olarak Dumlu hapishanesindeki hücre arkadaşlarının da normal bir hapishaneye sevk edilmesi talebiyle ölüm orucunu sürdürmektedir. Bugün itibariyle ölüm orucunun 225. gününde olan Nurettin Kaya’nın sağlık durumu hızla kötüleşmektedir, yaşadığı sağlık sorunları her geçen gün artmaktadır. Nurettin Kaya, ölüm orucuna başladığı tarihte 80 kilonun üzerindeyken 15 Mayıs 2024 tarihi itibariyle 40 kilonun altına düşmüş ve ağzındaki yaralar boğazına inmiş durumdadır. Yani Nurettin Kaya için artık hayati risk söz konusudur.

 

Bu nedenle tüm meslektaşlarımızı, tüm hak savunucularını, müvekkilimizin haklı, meşru ve kabul edilebilir taleplerine sahip çıkmaya, insan onuruna aykırı, insanlık dışı S ve Y tipi hapishanelere karşı birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.

 

HALKIN HUKUK BÜROSU ENTERNASYONAL BÜRO

 

 

30.05.2024 tarihinde Haydar Demiray’ın tek tip dayatılmasına karşı başlattığı süresiz açlık grevinin 78. gününde Köln’ün Ehrenfeld semtinde bildiri dağıtımı yapıldı.

Haydar Demiray’ın taleplerinin anlatıldığı 500 bildiri posta kutularına dağıtıldı.

Tek Tip Dayatılması Onursuzdur!

Haydar Demiray’ın Talepleri Kabul Edilsin!



   

 Nurettin Kaya’nın Ölüm Orucu Direnişi 30 Mayıs 2024 tarihi itibari ile 224. Gününde devam ediyor. O, 2023 yılının ikinci yarısında Erzurum Dumlu yüksek güvenlikli S, R, Y, Kuyu Tipi Hapishanesine sürgün edildi. Bu faşist politika karşısında sessiz kalmayan Nurettin Kaya süresiz açlık grevine başladı. 100’lü günlere everilen direniş karşısında faşist hapishane yönetimi Nurettin Kaya’nın taleplerini kabul etti. 

    Ancak talepleri uygulamadı. Bu durumda Nurettin Kaya direnişini Ölüm Orucuna dönüştürdü. Bu devrimci politika sonuç verdi ve Nurettin Kaya Bolu F Tipine Sevk edildi. Yoldaşlarının yanına yerleştirilmedi. Nurettin Kaya’nın direnişi devam ediyor. 

    Yunanistan halk Cephesi 30 Mayıs’ta 3 kez T.C Atina Büyük elçiliğine önüne gittiler. Burada pankart açıldı. Kızıl bayraklar dalgalandırıldı. Bir yoldaşımız yunanca, Türkçe ve İngilizce konuşma yaptı. Konuşma aralarında Yunanca ve Türkçe sloganlar atıldı. Yaklaşık 15 kişinin katıldı eylem canlı ve coşkulu geçti.

Halkız Haklıyız Kazanacağız sloganı atılarak gösteri bitirildi.

 

Yunanistan Halk Cephesi 

Almanya Duesseldorf’ta Özgül, İhsan ve Serkan'ın 29 Mayıs Tarihli Duruşması Görüldü

2 sene önce Almanya'da devrimci faaliyetlerinden dolayı tutuklanan ve yaklaşık bir senedir Duesseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesinde davaları süren devrimci tutsaklar Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli'nin 29 Mayıs 2024 tarihli duruşmaları görüldü.

Duruşma; Mahkeme heyeti tarafından Türkiye ile ilgili bilirkişi olarak çağrılan Profesör Burak Çopur'a yönetilen sorularla başladı. Savunma ekipleri sırayla sorularını sordular.

Sorulan sorularda Türkiye'nin siyasal yapısı, azınlıkların durumu, katliamlar, mafya-devlet ilişkisi, hak gaspları, adaletsizlikler vb konulara değinildi.

Çopur, gizleyemediği AB, NATO ve "batı" hayranlığına rağmen Türkiye'deki hak gasplarını, devlet terörünü, yolsuzlukları, katliamları tek tek anlattı.

Faşizm kavramı yerine ısrarla otokrasi ve totalitarizm kavramlarını kullanan Çopur'un yaklaşık 4 saat boyunca verdiği cevaplar arasında öne çıkan ifadeler;

-Türkiye'de demokrasi ve hukuk devleti yoktur

-Türkiye'deki hak gaspları ve baskılar, devlet görevlilerine yönelik cezasızlık kültürü ve katliamlar -Tayyip Erdoğan ile başlamadı. Tam tersi Cumhuriyetin kuruluşundan ve hatta Osmanlı'nın son dönemlerinden beri vardır. Dolayısıyla bu sorunlar tekil sorunlar değil, yapısal sorunlardır.

-Türkiye'de militan mücadeleyi yaratan devletin yapısal adaletsizlikleridir

-Türkiye'de öldürülmek, tutuklanmak ve haksızlığa uğramak için illegal örgüt üyesi olmak gerekmiyor. Muhalif bir müzik grubu kurmak bile baskı görmek için yeterlidir

-Erdoğan; Demokratikleşme yoluna gidemez çünkü demokratik bir ülkede yargılanıp ceza alır. O yüzden baskıyı arttırmak zorunda, bu ise her türlü mücadele biçimin de güçlenmesi anlamına gelecektir

-Türkiye'de yerel seçimlerdeki zaferlerden yola çıkarak sistemin değişeceğini düşünmek, abartılı olur. Ben daha çok çöken bir devlet yapısı ve kaos ortamı öngörüyorum

Heyetin bizzat çağırdığı Bilirkişi, 129b davaların ön koşulu olan "yabancı bir yasa devleti ve temel haklara saygı gösteren devlet “in olmadığını defalarca vurgulamıştır. Dolayısıyla mahkeme heyeti kendi getirdiği bilirkişi ile kendi kurduğu mahkemenin, kendi belirlediği kurallara dahi aykırı olduğunu ispatlamıştır.

129b davaları keyfidir. Almanya Emperyalizmin Türkiyeli devrimcilere açtığı davaların tamamı yasal zorbalıktır. Yalnız bununla kalmıyor, yasal zorbalığın dahi çizdiği sınırların dışına çıkarak faşizmin hukukunu bile çiğniyor.

Başta Adalet Bakanı Marco Buschmann, Heyet Başkanı Bachler ve Savcı Setton olmak üzere Alman Emperyalizmine sesleniyoruz; Devrimcileri yargılanmaktan vazgeçin. Özgül, İhsan ve Serkan'ın tutukluluk hallerine derhal son verin! Onları tutsak ederek kendi kanlı ellerinizi gizleyemezsiniz.

Devrimci avına harcadığınız zamanı, Soykırım yapmakla yargılandığınız davaya ayırın!

Özgül, İhsan ve Serkan'ın OLG Duesseldorf’ta görülecek bir sonraki duruşmaları 11 Haziran 2024 tarihinde saat 13:30'dadır. Tüm halkımızı Özgül, İhsan ve Serkan'ı sahiplenmeye, mahkemeye katılmaya çağırıyoruz.

 

Özgül, İhsan ve Serkan Serbest Bırakılsın!

Faşist 129 Yasası Kaldırılsın!

Devrimciler Değil, Eli Kanlı Halk Düşmanları Yargılansın!

Faşist 129ab Yasaları Kaldırılsın Komitesi

29 Mayıs 2024



Direnişin Sesi'nde 29 Mayıs Çarşamba günü yayınlanan, Anti Emperyalist Cephe'den Konstantina Kartsioti'nin konuk olarak katıldığı bölümün kaydını paylaşıyoruz.

https://halkinsesiradyo.net/index.php/2024/05/30/anti-emperyalist-cephe-suriye-ziyareti/

Konular:

Suriye: Emperyalist Saldırılar ve Şimdiki Durum

Emperyalizmin Suçları ve Dezenformasyon

 Ortadoğu ve Direniş Ekseni

Filistin Direnişi ve Son Gelişmeler

Faşist AKP İktidarı, Çağlayan Adliyesi Önündeki Eylemin Ardından Demokratik Kurumlara, Evlere Yönelik Arama ve Gözaltı Adı Altında Bir YIKIM SALDIRISI Yaptı, Yüzden Fazla Devrimci ve Halktan İnsan Gözaltına Alındı, 61 Kişi Tutuklandı.

BU ARAMA DEĞİL, YIKIMDIR! BU ARAMA DEĞİL, TALANDIR!

YIKILAN, KIRILAN, DÖKÜLEN KURUMLARIMIZA YÖNELİK BU

SALDIRI HUKUKİ DEĞİL, YASA DIŞIDIR!

AKP’nin Faşist Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA Geldiler. Bu Yapılan TALAN VE GASP ARAMASIDIR.

AMAÇ; ARAMA DEĞİL, TERÖR ESTİRMEKTİR

AKPNİN ESTİRDİĞİ FAŞİST TERÖRLE, NAZİLERİN UYGULADIĞI

FAŞİST TERÖR AYNIDIR.

NAZİ HUKUKUNDA NASIL DÜŞMAN HUKUKUSÖZ KONUSUYSA

AKP’DE MİSİLLEME YAPMAK İÇİN DÜŞMANCA SALDIRMIŞTIR.

BU SALDIRILAR TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE YÖNELİKTİR.

Naziler, Hukuku Toplumda İstemedikleri Kişi ve Gruplar Üzerinde Bir Baskı Aracı Olarak Kullandılar. Muhaliflerini Savunmasız Bırakarak, Yasalarla Tasfiye Ettiler, Toplama Kamplarıyla Da İmha Ettiler. AKP’de NAZİ HUKUKUNU UYGULAYARAK HALKA DÜŞMANLIK SAÇIYOR.

KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!

ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARI, İKTİDARIN EMRİNDEKİ HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. HUKUKSUZ ARAMALARA DERHAL SON VERİLMELİDİR!

HAKSIZ TUTUKLANAN TÜM TUTSAKLAR DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR.

Bolu F tipi Hapishanesi Özgür Tutsakları Nurettin Kaya’nın yanlarına getirilmesi talebiyle süreli-süresiz açlık grevindeler.

Nurettin Kaya, Erzurum   Dumlu 1 Nolu Yüksek Güvenlikli hapishanesinden, Bolu F Tipi hapishanesine sevk edildi, talepleri yerine getirilmediği için ölüm orucu direnişi, 225. gününde sürüyor.

Nurettin Kaya’nın talepleri kabul edilsin!

Kuyu Tipi hapishaneler kapatılsın!

Halkın Sesi Radyo emekçileri olarak ölüm orucu direnişinin 223. (29 Mayıs tarihi itibariyle) gününde olan Nurettin Kaya için 1 günlük destek açlık grevi yaptık. Nurettin Kaya Bolu F Tipi Hapishanesi'nde ölüm orucu direnişine devam ediyor. Durumu gün geçtikçe ağırlaşan Nurettin Kaya'nın taleplerini sahiplenelim, destek açlık grevleriyle direnişi zafere ulaştıralım.

Nurettin Kaya'nın Talepleri Kabul Edilsin!







''Grup Yorum ile müzik ve militanlık arasında''

Dünya büyük bir değişim içinde. Sosyal medya gibi araçlar sayesinde jeopolitiğin odak noktaları, yüzlerce ya da binlerce kilometre uzakta olsalar bile toplumsal meselelere daha yakın olan konularla iç içe geçiyor. Meydanlar, daha iyiye, dayanışmaya doğru değişim ihtiyacıyla birleşen genç ve yaşlı insanlarla dolu. Bu bağlamın aksine, bu fenomenlerin bastırılması kaçınılmaz olarak doğrudan ya da dolaylı bir rol oynamaktadır. Bu mantığın aynası 2015 yılında Türkiye'de, yerel yönetim tarafından bastırılan geleneklerin değer kazanmasıyla yakından bağlantılı olan onlarca yıllık müzik kolektifi Grup Yorum'un kültür merkezinin zarar görmesi gibi kanlı örneklerle yaşandı. Kültür merkezlerinin dağıtılması, üyelerinin tutuklanamsı, iki üyesinin ölüm orucunda yaşamını yitirmesinin ardından Grup Yorum, 4 farklı kuşağa yayılan 20'den fazla albümde parıldayan müzikal üretimlerine özgürlük ve politika değerleriyle uluslararası bir önem kazandı. ''Nemo Rock in Patria'', grubun birçok ülkeyi kapsayacak bir dünya turnesi vesilesiyle İtalya'da bulunduğu sırada, mevcut kadronun üyelerinden Sena Erkoç ve Umut Gültekin ile röportaj yapma onuruna ve fırsatına sahip oldu:

Merhaba Sena ve Umut! İlk ritüel soru ile başlamak istiyorum: Sizi hiç duymamış birine Grup Yorum'u nasıl tarif edersiniz?

Umut: Biz politik bir müzik grubuyuz, kendimizi böyle adlandırmayı tercih ediyoruz. Protest ya da devrimci bir grup değil ama politik bir grup. Grup Yorum'un örgütlü bir grup olduğunu da söyleyebilirim. Sadece örgütlü değiliz, insanları bir araya getiriyoruz, bazen direnişlere öncülük ediyoruz, bazen de direnişlerin bir parçası oluyoruz.

Sena: 23 albümümüz var ve 1985'ten beri halk için politik sanat yapıyoruz ve tüm bu albümler Türkiye'deki ve aynı zamanda dünyadaki devrimci mücadelenin bir aynası olma özelliğine sahip. Ve bu albümleri incelediğinizde aslında bu tarihi kendi kulaklarınızla duyabiliyorsunuz, dinleyebiliyorsunuz.

Müziğinizde birleşme, sevda, özgürlük ve bunun için mücadele gibi temalardan çokça bahsediyorsunuz. Bu ilhamı nereden aldınız, Türkiye içinden mi yoksa dışından mı?

Umut: Ülkemiz, özellikle Pir Sultan Abdal gibi ozanlarımız nedeniyle halk için çok güçlü bir bin yıllık sanat geleneğine sahiptir. Pir Sultan bir sanatçıydı, aynı zamanda bir direnişin lideriydi ve aradan geçen yıllara rağmen türküleri hala yaşıyor. Bugün bile sanatçılar onun repertuarından şarkılar kaydediyor ve seslendiriyor. Bu nedenle Türkiye'de, daha doğrusu Anadolu'da son bin yılda pek çok direniş yaşandı. Seminerlerimizde bu konulardan her bahsettiğimizde, direnişin sanatçıya, sanatçının da direnişe kucak açtığını vurguluyoruz. İşin en ilginç yanı, Ülkemizde'de çok eski zamanlardan bugünlere, bizlere ulaşan sanatçıların sadece Pir Sultan gibi bir direnişin içinde yer almış ve neredeyse her zaman onun önderi olmuş kişiler olması. Grup Yorum bu geleneği sürdürüyor.

Sena: Anlatmak istediğimiz hikâyenin merkezinde kendi ülkemiz ve onun bağımsızlık düşü var. Google'da “Grup Yorum” diye aratırsanız, gazeteler veya farklı kaynaklar bizim Inti Illimani ya da diğerleri gibi ''yeni şarkı'' veya ''protest müzik'' gibi müzik yapan gruplardan etkilendiğimizi yazıyor. Onlardan etkilenerek yola çıkmadık. Ayaklarımzı kendi topraklarımıza basıyor. Mahsuni Şerif gibi anadolu ozanlarından etkilenerek yola çıktık, ancak kendi müziğimizi dünya halklarının yarattıklarıyla ve batı enstrümanları ile zenginleştirdiğimizi söyleyebiliriz. Latin Amerika'dan Avrupa'ya ve Türkiye'ye kadar her şeyi uluslararası bir dile bürünen müziğimize entegre etmeye çalışıyoruz. Grup Yorum'un 1985'te kurulmasının nedeni tam da kendi ülkesinde yaşanan sorunlara ve umutsuzluğa karşı bir umut olmaktı. Bugün bu umut tüm dünyaya yayılmakta.

 

Son zamanlarda çok fazla turne ve seyahat yaptığınızı duydum! Dünyanın her yerinden birçok insan müziğinizi destekliyor ve birçoğu sizinle turneye çıkıyor. Dilinizi anlamasalar bile insanlarla nasıl bir bağ kurabildiğinizi düşünüyorsunuz? Nasıl bu kadar güçlü olduğunu düşünüyorsun?

Umut: Bence bunun nedeni direniş meselesi. Birkaç hafta önce Donbass'ta konser verdiğimizde kimse sözlerimizi anlamadı. Ama bence mücadele ve direniş duygusu baskın çıktı. Verdiğimiz politik mesajlarla sözlerimizi anlamadan da müziği dinleyebilirsiniz.

Sena: Örneğin geçen hafta Suriye'de Şam, Lazkiye ve Halep'teki üniversitelerde konser başına yaklaşık bin öğrenciyle çaldığımızda, performans hakkında ne düşündüklerini öğrenmek için onlarla konuşma fırsatımız oldu. Bize tek bir kelime bile anlamadıklarını ama hepsini hissettiklerini söylediler. Sanırım bu her şeyi en iyi şekilde özetliyor. Konserlerimiz sadece şarkı söylenen yerler değil, aynı zamanda siyasi eylemler ve güncel konulara ilişkin mesajlardır. Tüm bu siyasi görüşlere saygı duyuluyor ve insanlar neden sanat yaptığımızı ve dilin sorunların en küçüğü olduğundan emin olduğumuzu tam olarak anlıyorlar. Birçok insan şarkılarınızdaki dili anlamıyor, ama ben bir şarkıyı anladım, o da ünlü Bella Ciao'nun bir cover'ı olan Çav Bella. Bu bölüme geri dönmek için onun hakkında konuşmak istiyorum: İtalya ile ilişkiniz nedir?

Sena: Bella Ciao'yu Türkçeye çeviren ilk grup biziz. Şarkıyı bizim için çok önemli kılan siyasi içeriği, özellikle de insanlarımızın dünyada faşizme ve emperyalizme karşı direnişte yer alan başka halklarla bağını kurmak. Bu şarkılar insanları birleştiriyor ve özellikle anti-faşist hareketin çok geniş olduğu İtalya'da yoldaşların bizi desteklediğini ve bizimle birlikte mücadele ettiğini görüyoruz. Bu sadece basit bir dayanışma değil, bizimle ortak mücadeleye bir katkıdır. Birkaç yıl önce İtalya'da bir tur yaptık, hem Roma'da hem de Sardinya'da, geçen yıl 25 Nisan'da Martano'daydık ... Yani İtalya ile gerçekten dinamik bir ilişkimiz var. Bizi birleştiren anti faşist mücadelemizin dinamikleri.

Umut: Sınıfın kardeşliğimiz hakkında net bir görüş sahibi olmamızı sağlıyor, çünkü her yerde aynı sorunlar ve aynı çözümler var. Önümüzdeki yıl Grup Yorum 40. yılını kutlayacak! Büyük bir konser planladığınızı söylemiştiniz. Acaba yıllar içinde içerikte ya da mesajınızı iletme biçiminizde herhangi bir değişiklik oldu mu?

Sena: Grup Yorum okulunun bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz*, biz bu okulun çocuklarıyız*, yani şu anda yeni nesiliz*. Ve bence Grup Yorum'un gücü tam da bu: mesajın alınma biçimini güçlendiren ve değiştiren yeni ve genç kişiliklerin gelmesi, ancak temel içeriğin değişmemesi. Yani siyasi mesajlar değişmiyor ama insan olarak kendimizi sürekli yeniliyor olmamız müziği geliştirmemizi ve her tür dinleyiciye açık olmamızı sağlıyor. Rock ya da rap gibi güncel müzik türlerine de ağırlık veriyoruz. Çünkü bizim için önemli olan siyasi gerçekleri tüm halka açıklamak. Bu nedenle de kalıba sokulacak bir müzik tarzımız yok. Devrimci sanatçılık da bizim açımzıdan bunu ifade ediyor.

Umut: Son projemiz bir rap albümü ve bu bizim için çok önemli çünkü genç nesiller bu tür bir dil konuşuyor. Bu nedenle dinleyicilerimizin ihtiyaçlarını beslemek önemli. Gençlerin müziği etkilemesine izin veriyoruz ve kolektife katılan her kişinin getireceği yeni ve yenilikçi bir şey olduğuna inanıyoruz.

Sena: Ama her şeye rağmen yeni olan her şeyin bağını geleneklerimize özgü enstrümanlarla harmanlayarak gençleri geleneğimize duyarlı hale getirmeye çalışıyoruz. Tarihimizi göstererek geleceğimizi kuruyoruz. Dünün bugünle bağını kuruyoruz.

HABERİN LİNKİ:

https://www.nemorockinpatria.it/2024/05/24/tra-musica-e-militanza-con-i-grup-yorum/

''Yıkıcı Bir Sesin Yasaklanması''

Müzik ve kelimeler dirençli araçlardır. Saverio Beccaccioli ve Michele Paluzzi : onlar, sessiz kalmamanın ahlaki bir görev olduğu bir hikayeyi anlatmak için gerekli olan bakış açısı değişikliğini deneyimlemiş iki öğrenci ve müzisyendir. Rumori Sovversivi semineri fikri, bir üniversite sınıfında bir Türkiyeli müzik grubu ile yaşadıkları deneyimden doğdu. ''Yıkıcı Bir Sesin Yasaklanması'' başlıklı seminer, Roma'daki La Sapienza Üniversitesi Müzikoloji lisans programının derslerinden biri olan Ses Antropolojisi dersinin bir parçası olarak düzenlendi.

Daha fazlasını anlatmak ve grubun iki üyesinin varlığı ve canlı anlatımları sayesinde gerçekleşti. Grup Yorum, 1985 yılında Anadolu'da Marmara Üniversitesi'nde devrimci öğrenciler tarafından kurulan politik bir müzik grubu. Otuzdan fazla üyeden oluşan grubun yirmi üyesi türkiye rejimine muhalif oldukları için şu anda Türkiye'de hapiste. Üyelerinin bazılarının başlarına ise ödüller konmuştur.

Grup Yorum 1980'lerden bu yana Kürtçe de dahil olmak üzere Anadolu'da konuşulan en az beş dilde şarkılar söylüyor. 2015 yılında zulüm arttı: Türkiye'deki meydanlarda halk komitelerinin yardımıyla düzenledikleri konserler ülke çapında yasaklandı. İstanbul'daki İdil kültür merkezi ondan fazla kez saldırıya uğradı. Merkezde bulunan grubun bazı üyelerinin parmakları ve kulaklarına polis tarafından zarar verildi, ayrıca mahallelerden gelen erkek ve kız çocukları arasında müzik kültürünü yaymak ve çalmak için kullandıkları müzik aletleri de çalındı. Aynı zamanda Mahalle adlı bir sinema filmi çekiyorlardı ve filmin çekimleri, şehirde set kurmak için tüm izinler alınmış olmasına rağmen polis tarafından yarıda kesildi. Ancak film yine de tamamlandı: Filmin sonu animasyonla çekildi ve film 2022 yılında sinemalarda gösterime girdi.

Grup Yorum'un müziği ağ gibidir, ilişkiler yaratır. Saverio ve Michele, seyirci ile sahnedeki müzisyenler arasında gelişen bu doğal ilişkiyi ilk elden deneyimleme fırsatı buldu. Yirmi dörtten fazla albümü bulunan Grup Yorum stadyumları doldurabiliyor: konserleri sırasında hiyerarşik ilişkiler tersine dönüyor ve genellikle şarkı söyleyen ve etkinliği ilerleten seyirciler, yani halk oluyor. Halk sahneyi, sahnedeki müzisyenler halkı besliyor. Müzik bir kaynaşma aracı, umut ve mücadele ile birleşmiş bir insanlığın parçası olduğumuzu fark etmenin bir yolu haline geliyor.

O halde bir özgürlük aracı.

Kendilerine hiç korkup korkmadıkları sorulduğunda, gruptaki iki kişi bize korkmamanın ve direnmenin tek yolunun uğruna savaştıkları, insanları düşünerek müzik üretmeye devam etmek olduğunu söylüyor. Çünkü çoğunluğun davası bireyin acısından daha önemlidir.

Öğrencilerin seminerde bahsettiği yazar Jacques Attali, Türk grubunun tarihini bilseydi, onu güç ilişkilerinin olmadığı bir müzik örneği olarak kullanabilirdi. Fransız ekonomist “Gürültüler” adlı eserinde, bu iletişim aracının sosyo-ekonomik ilişkiler için bir sondaj tahtası görevi görerek, onu kullananlar ve üretenlerle kurduğu ilişkiyi ve önemini vurgular. Müzik totaliter rejimlerde sembolik değeri olan bir araç haline gelir çünkü distopik bir şekilde iktidar ve propaganda ayinini beslemeye katkıda bulunur, kapitalist sistemde bir metaya dönüştürülür, yıkıcı bir karaktere büründüğünde ise susturulması gerekir.

Ama konserlerde kullanılan bir sloganın dediği gibi: Grup Yorum halktır ve susturulamaz. Saverio ve Michele bize Grup Yorum'u tanıtarak müziğin ve sözlerin dirençli araçlar olduğunu öğretti.

Giulia Imbimbo

https://www.liberopensiero.eu/26/05/2024/cultura/bozza-automaticajacques-attali-grup-yorum/

Düsseldorf Hapishanesinde, tek tip elbise giyme dayatmasına son verilmesi ya da tek tip elbise dayatmasının bulunmadığı bir hapishaneye sevk talebiyle 13 Mart'tan beri süresiz açlık grevinde olan Haydar Demiray'ın sağlık durumu kötüleşiyor. Alman devleti ise, hukuka ve her şeyden öte insan onuruna aykırı bu dayatmadan vaz geçmek yerine, Adalet Bakanlığı ve Düsseldorf Hapishane idaresi arasındaki bürokrasi oyunlarıyla, gerçekleri çarpıtarak, yalan söyleyerek, oyalama taktikleriyle, Haydar Demiray’ı katletmeye çalışıyor.

13 Mart'tan beri süresiz açlık grevinde olan Haydar Demiray'ın sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine eşi tarafından adalet bakanlığına yapılan, Haydar Demiray’a yönelik tek tip elbise dayatmasından vaz geçilmesi, sevk talebinin kabul edilmesi ve açlık grevinde olduğu için yaşamsal önemi bulunan B1 vitaminin herhangi bir kısıtlama olmaksızın, tıbbi gerekliliklere uygun şekilde kendisine verilmesi talepli başvuruya Düsseldorf Hapishane idaresi tarafından ciddiyetsiz ve gerçeği yansıtmayan bir cevap verilmiştir.

Düsseldorf Hapishane idaresi verdiği cevapta; “Eşiniz yerel cezaevi sağlık servisiyle yakın temas halindedir. Şu anda hayati tehlike söz konusu değil. Talep edilen B1 vitamini tıbbi endikasyon olmaksızın sağlık servisi tarafından mahkuma verilmiştir.” Şeklinde gerçeği yansıtmayan ifadelere yer verilmiştir.

Haydar Demiray bugün itibariyle açlık grevinin 79. günündedir ve B1 vitamini kendisinin ve eşinin ısrarlı talepleri ve yaratılan kamuoyunun etkisiyle ancak 48. günden itibaren kendisine verilmeye başlanmıştır. Yani Haydar Demiray’a uzun süre B1 vitamini verilmemiş, üstelik su ve şeker alımında da hapishane idaresinden kaynaklı sorunlar yaşamıştır. Bunun sonucunda, uzun süreli açlığa, B1 vitaminin geç ve eksik alınmasına, su ve şeker alımında yaşanan sorunlara bağlı olarak sağlık durumu hızla kötüleşen Haydar Demiray baş dönmesi, denge sorunu gibi sorunlar yaşamaya başlamıştır. Dolayısıyla hapishane idaresi tarafından yapılan “Haydar Demiray’ın hayati riskinin bulunmadığı” şeklindeki açıklamanın gerçeği yansıtmadığı açıktır.

Hapishane idaresi, Haydar Demiray’ın ve eşinin tek tip elbise dayatmasına son verilmesi ve sevk talebiyle ilgili olarak da “Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Cezaevi Yasası hapis cezası bağlamında kıyafet nedeniyle infaz planından sapma halinde nakil öngörmemektedir. Buna göre, şu anda bir nakil belirtilmemiştir.” diyerek, son derece basit, haklı ve meşru talebi “mevzuat” gerekçesiyle reddettiklerini belirtmiş ve meşrulaştırmaya çalışmıştır.

Ancak bu uygulama birçok bakımdan insan haklarına ve evrensel hukuk kurallarına da aykırıdır.

Her şeyden önce, her ne gerekçeyle olursa olsun, kişiye zorla tek tip elbise giydirilmesi veya bu yönde dayatmada bulunulması bir işkence yöntemidir.

Ocak 2016'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda revize edilen –Nelson Mandela Kuralları olarak da bilinen- “Mahkumlara Muamelede Standart Asgari Kurallar” başlıklı düzenlemede mahkumların kendi kıyafetlerini giymelerine izin verilmemesi halinde iklime ve sağlık koşullarına uygun giysilerin tedarik edilmesi, bu giysilerin de "aşağılayıcı ya da küçük düşürücü olmaması" gerektiği belirtilmektedir.

Bunun anlamı, tutuklu ya da hükümlü dahi olsa, kişiye zorla tek tip elbise giydirilmesinin aşağılayıcı ve küçük düşürücü olduğudur. Çünkü bu uygulama, kişinin sadece “kıyafetlerini serbestçe seçme özgürlüğünü” elinden almak değil bununla birlikte onu kimliğinden, kişiliğinden soyutlamak amacını da taşımakta, böylece kişinin düşüncelerini zorla değiştirerek onu küçük düşürme, aşağılama sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle uygulamanın Nelson Mandela Kurallarına aykırı olduğu, dahası bir işkence yöntemi olduğu açıktır.

Kısaca tek tip elbise dayatması, insan onuruna, hukuka ve ahlaka aykırıdır ve bir işkence yöntemidir. Haydar Demiray işte bu işkenceyi, insan onuruna, hukuka ve ahlaka aykırı Tek Tip Elbise giyme dayatmasını kabul etmediği için açlık grevindedir. Alman devleti, Adalet Bakanlığı ve Düsseldorf hapishane idaresi Haydar Demiray’a yönelik tek tip elbise dayatmasından yani işkenceden bir an önce vaz geçmeli ve sevk talebini derhal kabul etmelidir. Aksi halde Haydar Demiray’ın yaşam hakkına yönelik ortaya çıkacak her türlü tehlikeden ve olumsuzluktan birlikte sorumlu olacaklardır.

TEK TİP ELBİSE DAYATMASINA SON VERİLSİN!HAYDAR DEMİRAY’IN TALEPLERİ KABUL EDİLSİN!30.05.2024

Faşist AKP İktidarı, Çağlayan Adliyesi Önündeki Eylemin Ardından Demokratik Kurumlara, Evlere Yönelik Arama ve Gözaltı Adı Altında Bir YIKIM SALDIRISI Yaptı, Yüzden Fazla Devrimci ve Halktan İnsan Gözaltına Alındı, 61 Kişi Tutuklandı.

BU ARAMA DEĞİL, YIKIMDIR! BU ARAMA DEĞİL, TALANDIR!

YIKILAN, KIRILAN, DÖKÜLEN KURUMLARIMIZA YÖNELİK BU

SALDIRI HUKUKİ DEĞİL, YASA DIŞIDIR!

AKP’nin Faşist Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA Geldiler. Bu Yapılan TALAN VE GASP ARAMASIDIR.

AMAÇ; ARAMA DEĞİL, TERÖR ESTİRMEKTİR

AKPNİN ESTİRDİĞİ FAŞİST TERÖRLE, NAZİLERİN UYGULADIĞI

FAŞİST TERÖR AYNIDIR.

NAZİ HUKUKUNDA NASIL DÜŞMAN HUKUKUSÖZ KONUSUYSA

AKP’DE MİSİLLEME YAPMAK İÇİN DÜŞMANCA SALDIRMIŞTIR.

BU SALDIRILAR TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE YÖNELİKTİR.

Naziler, Hukuku Toplumda İstemedikleri Kişi ve Gruplar Üzerinde Bir Baskı Aracı Olarak Kullandılar. Muhaliflerini Savunmasız Bırakarak, Yasalarla Tasfiye Ettiler, Toplama Kamplarıyla Da İmha Ettiler. AKP’de NAZİ HUKUKUNU UYGULAYARAK HALKA DÜŞMANLIK SAÇIYOR.

KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!

ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARI, İKTİDARIN EMRİNDEKİ HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. HUKUKSUZ ARAMALARA DERHAL SON VERİLMELİDİR!

HAKSIZ TUTUKLANAN TÜM TUTSAKLAR DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR.

 

Bolu F tipi Hapishanesi Özgür Tutsakları Nurettin Kaya’nın yanlarına getirilmesi talebiyle süreli-süresiz açlık grevindeler.

Nurettin Kaya, Erzurum   Dumlu 1 Nolu Yüksek Güvenlikli hapishanesinden, Bolu F Tipi hapishanesine sevk edildi, talepleri yerine getirilmediği için ölüm orucu direnişi, 224. gününde sürüyor.

Nurettin Kaya’nın talepleri kabul edilsin!

Kuyu Tipi hapishaneler kapatılsın!

 

TAYAD’ lı Aileler, CHP İstanbul İl binasına da gidererek, "Nurettin Kaya ölüm orucunun 223. gününde, kritik günleri geçti, ayaklarında şişmeler, şiddetli ağrıları var. Nurettin KAYA’ nın talepleri kabul edilene kadar İstanbul İl binasından çıkmayacağız" dedi.

223 gündür ölüm orucunda olan Nurettin Kaya'nın taleplerinin kabul edilmesi yönünde hiçbir adım atılmaması nedeniyle CHP Genel Merkezi'nde eylem yaptı. Feridun Osmanağaoğlu ve Ferdi Sarıkaya CHP Genel Merkezi önünden gözaltına alındı.

Gözaltına alınanlar derhal serbest bırakılmalıdır.

Nurettin Kaya'nın Talepleri Derhal Kabul Edilsin

28 Mayıs Salı günü Grup Yorum gönüllüleri ile birlikte İsviçre’de gerçekleşecek olan “Grup Yorum’a Özgürlük” konserimiz için esnaf çalışması yaptık. Afişlerimizi astık ve davetiyelerimizi halkımıza ulaştırdık.

Tüm halkamızı 1 Haziran’da Basel’de gerçekleşecek olan konserimize çağırıyoruz!

GRUP YORUM HALKTIR SUSTURULAMAZ

KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN TÜRKÜLERİMİZ

Halkın Sesi Radyo'da her hafta yayınlanan Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (BOP) ve Arap Baharı kitabından bir ülke anlatımında bu hafta Kuveyt'in anlatıldığı kaydı paylaşıyoruz.

https://halkinsesiradyo.net/index.php/2024/05/27/sesli-kitap-kuveyt-buyuk-ortadogu-ve-kuzey-afrika-projesi-bop-ve-arap-bahari/

Kitabı İndirmek İçin Tıklayınız

“Halkları Hesaba Katmayan Tüm Projeler Çökmeye Mahkumdur”

ABD imparatorluğu yıkılmıştır. Dünyada güç dengeleri yeniden kurulmaktadır.

Kitabımızda 2000’leri başından 2020’lere ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)ni, Arap Baharı sürecini ve sonrası gelişmeleri ele alıyoruz.

Bunu yaparken de, Asya’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi kapsamında yer alan ülkelerin tarihine, ekonomik, sosyal, siyasal yapılarına daha yakından bakarak, bu ülkelerin neden hedef alındıklarını inceledik. Görünen o ki, ABD dünyanın hiçbir yerinde istediği düzeni oturtamamıştır.

2000’lerin başında kendini dünyanın imparatoru ilan ederken 2020’lere gelindiğinde ABD, hiçbir yerde tek başına belirleyici güç olamamaktadır. Bununla birlikte dünyanın dört bir yanında karışıklıklar çıkartmakta, halkların kanını akıtmakta başarılı olmaktadır.

2000’lerin başında ABD’nin imparatorluk politikalarının karşısında kimse duramazken 2020’lerde Rusya ve Çin’i baş tehdit olarak görmektedir. Ve bundan sonraki çatışmalar dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın esas olarak bu güçler arasındaki çelişkilerin çatışması olacaktır. Ve tabi ki, bu güçler arası çelişkileri derinleştiren emperyalizm- halklar çelişkisi olacaktır.

Emperyalist güçler ve onların askeri-strateji kuruluşları masa başlarında istedikleri projeleri çizebilirler. Ancak onların hiçbirisi de hayat bulmayacaktır; çünkü o projelerde halklar gerçeği yoktur.

Baş çelişki emperyalizm ile ezilen, sömürülen dünya halkları arasındadır. Bu çelişkilerin çözümü, emperyalizmin yıkılışı, halkların kurtuluşudur. Dünyadaki gelişmelere, çatışmalara bu pencereden bakmadığımızda emperyalist politikaların aracı olmak, emperyalistler tarafından kullanılmak kaçınılmaz olacaktır.

Kitabımızda BOP ve Arap Baharı sürecini incelerken bunu ortaya koymaya çalıştık.

Author Name

Halkın Sesi TV

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.