Şubat 2024

Faşist AKP İktidarı, Çağlayan Adliyesi Önündeki Eylemin Ardından Demokratik Kurumlara, Evlere Yönelik Arama ve Gözaltı Adı Altında Bir YIKIM SALDIRISI Yaptı, Yüzden Fazla Devrimci ve Halktan İnsan Gözaltına Alındı, 61 Kişi Tutuklandı.

BU ARAMA DEĞİL, YIKIMDIR! BU ARAMA DEĞİL, TALANDIR!

YIKILAN, KIRILAN, DÖKÜLEN KURUMLARIMIZA YÖNELİK BU

SALDIRI HUKUKİ DEĞİL, YASA DIŞIDIR!

AKP’nin Faşist Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA Geldiler. Bu Yapılan TALAN VE GASP ARAMASIDIR.

AMAÇ; ARAMA DEĞİL, TERÖR ESTİRMEKTİR

AKPNİN ESTİRDİĞİ FAŞİST TERÖRLE, NAZİLERİN UYGULADIĞI

FAŞİST TERÖR AYNIDIR.

NAZİ HUKUKUNDA NASIL DÜŞMAN HUKUKUSÖZ KONUSUYSA

AKP’DE MİSİLLEME YAPMAK İÇİN DÜŞMANCA SALDIRMIŞTIR.

BU SALDIRILAR TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE YÖNELİKTİR.

Naziler, Hukuku Toplumda İstemedikleri Kişi ve Gruplar Üzerinde Bir Baskı Aracı Olarak Kullandılar. Muhaliflerini Savunmasız Bırakarak, Yasalarla Tasfiye Ettiler, Toplama Kamplarıyla Da İmha Ettiler. AKP’de NAZİ HUKUKUNU UYGULAYARAK HALKA DÜŞMANLIK SAÇIYOR.

KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!

ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARI, İKTİDARIN EMRİNDEKİ HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. HUKUKSUZ ARAMALARA DERHAL SON VERİLMELİDİR!

HAKSIZ TUTUKLANAN TÜM TUTSAKLAR DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR.

 

01 Mart 2024 Tarihi itibariyle Lena İleni Açıkgöz 234 gündür Almanya’daki 129A/B yasalarına karşı ve devrimci tutsakların özgürlüğü için süresiz Açlık Grevinde!

Açlık Grevi Direnişinin Talepleri:

1- Adalet Bakanlığı şu an devam eden Devrimci Gazeteci Özgül Emre, Grup Yorum Emekçisi İhsan Cibelik, Antifaşist Serkan Küpeli'nin davasını geri çekmelidir!

2- Devrimci ve Anti-Faşist Tutsaklar Özgül Emre, İhsan Cibelik, Serkan Küpeli TUTUKSUZ YARGILANSINLAR!

3- Her türlü Dijital delil suç delili olarak kullanılmaktan çıkarılsın! Dijitallerin güvenirliği ve delil niteliği yoktur!

4- Almanya Anayasayı Koruma örgütünün (Verfassungsschutz) devrimciler hakkında hazırladığı raporlar meşru değildir, mahkemelerde delil olarak kullanmaktan çıkarılsın!

5- Almanya Federal Başsavcısı Peter Frank Özgül Emrelere yapılan operasyondan kısa bir süre sonra Türkiye Adalet Bakanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü ve onur madalyası aldı. Bu görüşmede neler konuşuldu ve Savcı Peter Frank hangi hizmetler sonucu onur madalyası aldı? -AÇIKLANSIN!

6- 5 yıldır oturum hakları için direnen Almanya direnişleri Meclisinin oturumu geri verilsin! Siyasi nedenlerle verilenden oturum hakkının siyasi nedenlerle alınması hukuksuzdur ve meşru değildir!

Bu anlamda İlker Şahin’e verilen ceza kaldırılsın!

 

7- FAŞİST 129,129 A ve B yasaları Kaldırılsın!

 

Faşist 129 Yasası Kaldırılsın Komitesi


Faşist AKP’nin Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA Geldi.

Bu Yapılan ARAMA DEĞİL; TALAN, GASP, YIKIM, İMHA VE MİSİLLEMEDİR, HUKUKSUZLUKDUR!

SUÇLU: ARAMA, TALAN, YIKIM KARARI VEREN HÂKİMLER, SAVCILAR VE KARARI UYGULAYAN İŞKENCESİ POLİSLERDİR!

EMRAH’IN VE PINAR’IN ADALETE ÇAĞRISINI KULAKLARA FISILDAMALIYIZ. BU ÇAĞRI HALKIMIZIN ÖZLEMİDİR,

BU ÇAĞRI HERKESEDİR

EMRAH’IN VE PINAR’IN AÇIKLAMASINI ELDEN ELE DOLAŞTIRMALIYIZ.

OKUMAYAN KALMAMALIDIR!

DUYMAYAN KALMALIDIR!

HALKIN MATBAASI DUVARLAR;

-ADALETİN ADI EMRAH HAK ARAMANIN YOLU PINARDIR.

-HÂKİMLER, SAVCILAR; KİMSENİN KÖPEĞİ OLMAYIN!

ADİL OLUN!

BURHAN KUZU’YU HATIRLAYIN, GÖREVİNİZİ YAPIN!

-HÂKİMLER, SAVCILAR; HALKA KARŞI SUÇ İŞLEMEKTEN VAZGEÇİN!

-HÂKİMLER, SAVCILAR; YA KEFEN YA GÜVEN KARAR SİZİN!

-HÂKİMLER, SAVCILAR; FAŞİZMİN KİRALIK KATİLİ OLMAYIN!

-HÂKİMLER, SAVCILAR; FAŞİZMİN KUKLASI OLMAYIN!

-HAKİMLER, SAVCILAR...

SİZ KARAR VERECEKSİNİZ;

YA KEFEN GİYECEKSİNİZ

YA GÜVENDE OLACAKSINIZ.

 

 

DEVRİMCİ İŞÇİ HAREKETİ


KURUMLARIMIZA YAPILAN ARAMA DEĞİL; TALAN, GASP, YIKIM, İMHA VE MİSİLLEMEDİR, HUKUKSUZLUKDUR!

 

SUÇLU: ARAMA, TALAN, YIKIM KARARI VEREN HÂKİMLER, SAVCILAR VE KARARI UYGULAYAN İŞKENCESİ POLİSLERDİR!

 

Bu kararları veren hâkimleri, savcıları UYARIYORUZ!

 

-HÂKİMLER, SAVCILAR; HALKA KARŞI SUÇ İŞLEMEKTEN VAZGEÇİN!

 

-HÂKİMLER, SAVCILAR; FAŞİZMİN KİRALIK KATİLİ OLMAYIN!

 

-HÂKİMLER, SAVCILAR;

KİMSENİN KÖPEĞİ OLMAYIN!

ADİL OLUN!

BURHAN KUZU’YU HATIRLAYIN,

GÖREVİNİZİ YAPIN!

 

-ADALETSİZLİK VE ZULÜM SÜRDÜKÇE, GÜVENDE OLMAYACAKSINIZ!”

 

ADALETİN ADI EMRAH VE PINARDIR

 

ONLARIN ÇAĞIRISINI ELDEN ELE DOLAŞTIRMALIYIZ

NE DİYOR EMRAH

NE DİYOR PINAR BİLMEYEN KALMAMALI.

HER YER DE EMRAH VE PINAR'IN ADELET ÇAĞRISI ELDEN ELE DOLAŞMALI

 

MEMUR MECLİSLERİ


FAŞİZMİ ADALETİ BU KADAR

ADALETİ KENDİ ELLERİMİZ KENDİ MÜCADELEMİZLE KAZANACAĞIZ!

 

 

Daha ilk günden bugüne

Kaza Değil Katliam dedik.

Çorlu İçin Adalet İstiyoruz dedik

AKP FAŞİZMİ NE YAPTI?

ÇORLU TREN KATLİMANIN SORUMLUSU

VEYSİ KURT

YAŞANAN ÇORLU TREN KATLİAMININ SORUMLULARINDAN OLAN VEYSİ KURT 2019 YILINDA TCDD TAŞIMACILIK AŞ GENEL MÜDÜRÜ İKEN GÖREVDEN ALINDI.

5 YIL SONRA İSE DAHA YÜKSEK BİR MAKAMA TCDD GENEL MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVİNE GETİRİLDİ.

 

ADALET İSTİYORUZ!

ÇORLU KATLİAMININ HESEBINI SORACAĞIZ!

29 ŞUBATTA YAPILACAK MAHKEMEDE DİRENİŞLER MECLİSİ OLARAK BİZDE YERİMİZİ ALDIK!

VEYSİ KURTTAN HESAP SORACAĞIZ!

DİRENİŞLER MECLİSİ

AKP faşizminin 6 Şubat Çağlayan eylemi sonrası halkı teslim almak, devrimciliği imha etmeye yönelik saldırı ve baskın terörü sonucu 100’ün üzerinde devrimci, demokrat gözaltına alındı.

Gözaltına alınan ve oluşturulan komployla tutuklanan 61 kişinin tutsaklığının 20’inci günü bugün (29 Şubat) itibariyle geride kaldı.

Adaletsizliğe, Komplolara Karşı Direneceğiz!

AKP faşizminin devrimci müzik grubu Grup Yorum’a saldırıları geçmişten bugüne devam etmekte; ama teslim alamamakta.

Yorum üyelerinden Ali Aracı da faşizmin hukuksuz ve aciz saldırıları ile tutsak edilen devrimci sanatçıdır.

Grup Yorum, Aracı’nın mahkeme bilgilerini paylaşarak halkımıza çağrıda bulundu.

Yorum’un kurumsal sosyal medya hesaplarından da yaptığı çağrısı şu şekildedir:

Ali Aracı Grup Yorum emekçisi olduğu ‘gerekçesi’yle bugün tutsak.

Ali Aracı'ya ve Grup Yorum'a sahip çıkalım.

Tarih: 4 Mart 2024

Saat: 14:00

Yer: İstanbul Çağlayan Adliyesi 23. Ağır Ceza Mahkemesi

Grup Yorum Halktır Susturulamaz!

AKP faşizminin rant uğruna halkı katlettiği katliamlardan biri olan Çorlu Tren Katliamı karar duruşması bugün (29 Şubat’ta) görüldü.

Kararın açıklanmasının beklendiği duruşma ise Nisan ayına ertelendi.

Karar duruşmasına başta katliamda yakınlarını kaybeden aileler olmak üzere birçok demokratik kitle örgütleri, siyasi parti temsilcileri ve üyeleri de katılırken ülkemizdeki tüm adaletsizliklere rağmen direnişini sürdüren ve direnenleri yalnız bırakmayan Direnişler Meclisi emekçileri de yer aldı.

Karar duruşması öncesi davanın görüleceği salona kadar halk adalet sloganları atarak yürüyüş düzenledi. Katliamda kaybettiğimiz canlarımızın isimleri tek tek sayılarak ardından “Adalet Nerede?!” sloganları gür bir şekilde atıldı.

‘Adalet Yine Sağlanmadı, Mahkeme Başkanı Korkarak Kaçtı…’

Ülkemizdeki halkın katledildiği her davada olduğu gibi Çorlu Tren Katliamı davasında da yine adalet çıkmadı. Mahkeme heyeti ve başkanı korkarak salondan kaçtı ve ailelerle yüz yüze gelemedi.

Bunun üzerine salonda bulunan aileler, avukatlar ve katılımcılar; "Gün Gelecek, Devran Dönecek, Katiller Halka Hesap Verecek!", "Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek!" sloganları ve mahkeme heyetine yönelik de "Korkaklar!", "Siz De Hesap Vereceksiniz!", "Adalet Yerlerde!" şeklinde haklı ve meşru söylemlerde bulundu. Ve katliam aileleri de sıklıkla adaletin sağlanmasını talep etti.

Direnişler Meclisi adaletsizliğe karşı adaleti talep etmeye devam edecek…

Duruşma sonrası Direnişler Meclisi adına açıklamada bulunan Beyza Gülmen de her daim adalet için halkımızın yanında olacaklarını vurgulayarak şu sözlere yer verdi:

"Bugün Direnişler Meclisi olarak Çorlu Tren Katliamı Ailelerinin yanındayız. Çorlu Tren Katliamı karar duruşmasındayız.

Bugün bütün halk adalet talep ediyor, Çorlu Tren Katliamı aileleri de aynı şekilde. Bugün 'Adalet Nerede?!' diye yürüdüler yakınlarının isimlerini sayarak. Onlar da biliyorlar ki bu salonlardan, adalet saraylarından adalet çıkmayacak. Biz de bunu Nuriye Gülmen'in davasından biliyoruz, ülkemizde yaşanan, adil olmayan yargılamalardan biliyoruz.

Biz direnerek kazanacağımızı, adaletin direnerek geleceğini biliyoruz. Ve herkes için adalet gelinceye kadar adalet mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz."


İstanbul Şişli Belediyesi işçisi Turan Aktaş, CHP’li belediyenin haksız ve adaletsiz işten atmasına karşı başlattığı Şişli Direnişi’nin 1570’inci günün 29 Şubat’ta geride bıraktı.

Aktaş, direnişinin bu gününde AKP faşizminin katlettiği Çorlu Tren Katliamı aileleri ile birlikte duruşmada bulundu.

Çorlu’dan açıklama yapan Turan Aktaş kısaca şu sözlere değindi:

"Merhabalar; bugün Şişli Direnişimizin 1570'inci günü.

Bugün (29 Şubat) Çorlu Tren Kazası davasının mahkemesine geldik. Burada Özgür Özel ile de ayaküstü görüştüm. Kendisine 'ben Şişli işçisi Turan Aktaş dediğim zaman 'ee, ne yapabilirim?' diyor. Kendisine ilde (İstanbul) Özgür Çelik'le birlikte üçümüz görüştüğümüz zaman Özgür Çelik'e 'abinin işini yapın' diyen Özgür Özel bugün 'ben ne yapabilirim, benim sorunum değil' diyor.

Sözde kendisi de buraya adalet için gelmiş, adalet arıyor. Ama dört mahkeme kazanmama rağmen kendileri adaleti sağlamıyorlar.

Evet Özgür Özel; yalandan halkın yanına gelip adaletten yanaymış gibi kendini gösterme. Gerçekten adaletten yanaysan benim dört mahkememi uygulattır. Bir emek düşmanı, işçi düşmanı belediyen olan Şişli Belediyesi'ne benim işimi geri verdirttir.

Sizden işimi, aşımı, ekmeğimi alıncaya kadar direnmeye devam edeceğim; her yerde de karşınıza çıkacağım.

Yaşasın Şişli Direnişimiz!"


Yunanistan Halk Cephesi’nin Emperyalizmin ve faşizmin hukuk terörüne karşı başlatmış olduğu açlık grevi direnişi 11. Gününde. Yunanistan Özgür Tutsaklarının süresiz açlık grevi direnişleri 4. Gününde.

29 Şubat Perşembe günü saat 12:00’da başlayan eylem saat 13:00’a kadar devam etti.

Bugün direniş alanına ziyarete gelenler oldu. Hep birlikte bildirilerimizi dağıttık.

6 kişinin katıldığı eylemde 100 adet bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.

Ayrıca bugün 29 Şubat tarihi itibarıyla Yunanistan Özgür Tutsaklarından Ali Ercan Gökoğlu, Hazal Seçer ve Şadi Naci Özpolat süresiz açlık grevi direnişinin 4. günündeler

Açlık grevi direnişinin talepleri;

1-19 Mart davası beraat kararına Yargıtay savcısının itirazı kabul edilmesin.

2-Halkida davasında adil yargılanma yapılmadı. Karar düzeltme ve tahliye istiyoruz

3-Yunanistan’daki yeni baskı yasaları geri çekilsin

Devrimcilik Yapmak Suç Değil Görevdir

Adalet İstiyoruz Alacağız

28 Şubat Çarşamba günü Avusturya'nın Başkenti Viyana Almanya Konsolosluğu önünde Faşist 129 A-B yasasına göre tutuklu bulunan

Özgül EMRE, İhsan CİBELİK, Serkan KÜPELİ özgürlüğü için yaklaşık 1 saat süren protesto etkinliği düzenlendik...

Almanya’da 2022 yılında 129 A-B Yasasıyla Tutuklanan ve 21 aydır tutuklu yargılanan 3 Türkiyeli devrimci Özgül EMRE, İhsan CİBELİK ve Serkan Küpeli’nin duruşmaları devam ediyor...

21 aydır bu duruşmaları takip edenler olarak, bu duruşmalarda adil bir yargılanma olmadığı ve mahkeme heyetinin tarafsız ve bağımsız karar vermediğini görüyoruz ve takip ediyoruz.

Tutsakların savunma hakkından sağlık hakkına kadar tüm hakları gasp ediliyor.

Bugüne kadar kazanılan, tutsaklara tanınan her hak ise dışarda süren süresiz açlık grevi direnişi ve Tutsakların tutumu ve tavırları sayesinde kazanılmıştır...

129 A-B yasasına karşı direnmeliyiz...

Çünkü bu yasa Türkiye Faşizmini Koruma, katliamların ve keyfi tutuklamalarının önünü açan Faşist, Nazi bir yasadır...

Bu yasaların karşısında ise, DİRENİŞİMİZ VE DAYANIŞMAMIZ ile var olduk, olmayada devam edeceğiz...

Bu nedenle LENA İLENİ AÇIKGÖZ

232 GÜNDÜR AÇLIK GREVİNDE!

Ne Lena İleni'yi, Ne de İhsan'ı sizlere Katlettirmeyeceğiz...

DİRENİŞİMİZ KAZANACAK!

BİZ KAZANACAĞIZ!

Kanser hastası İhsan CİBELİK’in sağlık hakkını korumaya, onu her koşulda yaşatmaya devam edeceğiz...

İhsan CİBELİK mahkeme tarafından söz verilmesine rağmen kanser tedavisi görmüyor, ameliyat edilmiyor...

Amemliyatı yapacak Mengele artığı Prof. Dr. Heidenreich ameliyatı yapmayacağını açıkladı....

Düsseldorf Eyalet Mahkemesi, Cibelik'in tedavisi, ameliyatı mahkememizi ilgilendirmez diyorlar...

Direnişi sahiplenmemizi, dayanışmamızı büyütmemizi engelleyemeyeceksiniz...

Üç Anti-Emperyalist, Anti-Faşist Devrimciyi Haydut, Nazi Alman Emperyalizminin Elinden alıncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz...

Etkinliğimizi atılan sloganlarla, Çalınan Grup Yorum Marşları ile sonlandırdık...

YAŞASIN SÜRESİZ AÇLIK GREVİ DİRENİŞİMİZ!

LENA İLENİ AÇIKGÖZ ONURUMUZDUR!

İHSAN CİBELİK'İN TEDAVİ HAKKI DERHAL SAĞLANSIN!

ÖZGÜL EMRE, İHSAN CİBELİK, SERKAN KÜPELİ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!

FAŞİST 129 A-B YASASI KALDIRILSIN!

SCHULUS MİT DEM NAZİ PARAGRAPHE!

KAHROLSUN FAŞİZM, KAHROLSUN EMPERYALİZM, YAŞASIN MÜCADELEMİZ!

AVUSTURYA HALK CEPHESİ

Grup Yorum olarak Essen’de 1000 konser bildirisi dağıttık

28 Şubat Perşembe günü Grup Yorum olarak Essen’de, Duisburg konserimiz için posta kutusu çalışması yaptık ve 1 000 bildiri dağıttık. Konserimizi duyurmak için bildirilerimizi her yerde dağıtmaya devam ediyoruz.

Tüm halkımızı 9 Mart’ta Duisburg konserimize çağırıyoruz!

29 Şubat Perşembe günü Berlin Adalet Bakanlığı önünde süren süresiz Açlık Grevi Çadırının emekçileri her gün olduğu gibi bugün de Sena Erkoç’un düzenlediği Avrupa’da Haklarımız kitabını okudu.

Avrupa’da haklarımızı aramak için öncelikle haklarımızı bilmek gerekir. Bu nedenle Avrupa’da Haklarımız kitabını Okuyalım, Okutalım!

 


Yunanistan Özgür Tutsakları Adaletsizliğe Karşı Süresiz Açlık Grevi Direnişine Başladılar

Emperyalizmin ve Faşizmin Hukuk Terörüne Karşı direnişleriyle Dur demek için 26 Şubat 2024 tarihinden itibaren süresiz açlık grevine başladılar.

Yunanistan Özgür Tutsaklarının: Adalet Bakanlığına Yazdıkları Dilekçeyi Yayınlıyoruz.

YUNANİSTAN ADALET BAKANLIĞI’NA

Aşağıda sıralayacağımız talepler ve nedenlerle 26 Şubat 2024. Tarihinden itibaren süresiz açlık grevi direnişine başlıyoruz.

1-Yargıtay baş savcısı yardımcısı Ahıleas Zisis’in beraat ettiğimiz 19 Mart 2020 yılında başlatılan davaya ilişkin beraat kararının iptali ev yeniden yargılanıp ceza almamız  üzere olan talebinin geri çekilmesini ya da reddedilmesini talep ediyoruz.

Yargıtay baş savcısı yardımcısının talebi, hukuki bir olmayıp sınıfsal düşmanlığa dayanan ve hukuku bu düşmanlığın aracı olarak kullanılan bir tavırdır. Bir tavır siyasi iktidarın politikalarından bağımsız bir tavır değildir.

Yunanistan ve Türk devletleri, NATO ve ABD’nin isteğiyle aralarındaki çelişkileri bir yana bırakarak bir çok alanda anlaşmalar imzaladılar. “İyileşme süreci”, “Normalleşme süreci” olarak tanımladıkları bu sürecin hemen başında Yunan Yargıtay başsavcısı yardımcısı hakkımızdaki beraat kararlarının bozulmasını talep etti. Bu durum göstermektedir ki yapılan anlaşmalarda devrimcilere yönelik saldırı kararı alınmıştır.

Bu tür anlaşmalar ilk kez yapılmıyor. 2013 yılında, ABD, Yunanistan ve Türkiye devletleri devrimcilere yönelik saldırı, devrimci mücadeleyi engelleme kararı almışlardı. Bu anlaşmalara dayanarak üç ülkenin istihbarat birimleri ortak eylemlere girişmişlerdir. Bu eylemlerden birisi Bulut Yayla isimli devrimcinin Atina’dan Yunan anti terör şubesine ait bir araçla kaçırılarak Türkiye’ye yasal olmayan yollarla teslim edilmesi oldu. Bu kaçırma olayında Yunan Türk ve Amerikan istihbarat örgütleri işbirliği yaptılar.

19 Mart 2020’de Yunan polisinin operasyonuyla gözaltına alınıp tutuklanmamız sonrasında Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bize yönelik operasyon ve tutuklamaların kendi istekleri ve baskıları sonucunda gerçekleştiğini açıkladı. Aynı nedenle Recep Tayyip Erdoğan Miçotakis hükümetine teşekkür etti.

Bugün yine Türkiye devleti ile ilişkilerini düzeltme çabası içinde olan Yeni Demokrasi hükümeti, 97 gün süren açlık grevi direnişiniyle kazandığımız özgürlüğümüzü gaspetmeye çalışıyor.

Peki iddia ettiğiniz bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü nerede?

Halkida davasında savunma yapma hakkımız ve temyiz hakkımız reddedildi. Tarafımıza hiçbir bilgi verilmeden yargılama yapıldı ve cezalar verildi. Yargıtay’ın tek bir savcısı bu hukuksuzluğa itiraz etmezken beraat ettiğimiz temyiz mahkemesi kararına itiraz edildi.

Bu, hukukun bağımsız olmadığı, aksine siyasal iktidarın egemen sınıfın politikalarına bağımlı olduğun gösterir.

Biz, bu davada 187-A (Anti Terör Yasaları) kapsamında yargılandık. Anti terör yasaları emperyalizmin ve faşizmin devrimcilere ve dünya halklarına karşı saldırı yasalarıdır. Bu yasalarla bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadeleleri “terör” olarak gösterilmeye ve saldırılar kabul ettirilmeye çalışılıyor.

Asıl terörizm emperyalistlerin sömürüsü, talan ve katliamlardır. Emperyalistler kendi çıkarları için bütün dünyayı açlığa ve kan gölüne boğuyorlar.

Bakın ABD belgelerinde ne diyor;

“… 200 milyar varillik petrol rezervleriyle Hazar Denizi bölgesi yani Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Güney ve Güneydoğu Anadolu dünyanın artan enerji talebini karşılamaya önemli bir adaydır.

Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu kaynaklara ulaşmak ABD’nin yaşamsal kaynaklarından birisidir.

Afganistan ve Irak’ın işgali “Arap Baharı” denilerek Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın kana bulanması, bombalarlar, ambargolarla savaşların yarattığı açlık ve yoksullukla milyonlarca insanın katledilmesi, mülteci yapılması, anti terör yasalarıyla yaygınlaştırılması ve meşrulaştırılmaya çalıştırılması hepsi bu çıkarların gereğidir.

Hukuk da bu çıkarlara göre belirleniyor.

Yargıtay başsavcı yardımcısının beraatlerimizi kabul etmeyerek anti terör yasalarıyla cezalandırılmasını talep etmesi bu sınıfsal çıkarların sonucudur.

Biz bunu kabul etmiyoruz

Biz terörist değil devrimciyiz. Ülkemizin bağımsızlığı, demokrasisi ve sosyalizm için mücadele ediyoruz.

Emperyalizme ve faşizme karşı mücadele haklı ve meşrudur. Tarihsel ve siyasal olarak haklı ve meşrudur. Halklar, tarihler boyunca sömürüye ve zulme karşı direnmişler ve mücadele etmişlerdir. Türk ve Yunan halklarının tarihleri de bu mücadelelerle dayanır. Yargıtay baş savcı yardımcısının beraat karına itirazı bu meşruluğu ortadan kaldırmayı amaçlayan egemen sınıfın çıkarlarına dayan bir karardır.

Baş savcı yardımcısı Ahileas Zisis, temyiz mahkemesi kararına itirazında “… Terör suçlamasıyla yargılananların masumiyetinden değil, suçlu olduklarından yola çıkılarak karar verilmesi” gerektiğini” iddia ediyor.

Beraat kararı veren heyete “terör suçlamasından yargılananların beraat ettirilmesinin yetki aşımı olduğunu” söylüyor.

Bu dava “Terör örgütü” iddiaları tamamen şahit polisin ifadelerine dayanıyor. Bunun dışında herhangi bir delil ve belge yoktur. Şahit polis ise yargılamanın her aşamasında birbiriyle çelişkili farklı ifadeler vermiş ve iddiaların hiçbirini kanıtlayamamıştır. Defalarca yalan ifadeler vermiş ve bu yalanları dava sürecinde kanıtlanmamıştır.

Yargıtay baş savcısı yardımcısı yayana da dayalı olsa hiçbir kanıt ve belge olmasa da polisin ifadelerini temel anılmasını aksini yetki aşımı olduğunu söylüyor. Böylece diyor ki “hukuk ya da gerçeklik önemli değil ne olursa olursun cezalandırılmalılar.” İşte hukukun bağımsız olmadığının sınıfsal olduğunun kanıtı budur.

Yine Yargıtay savcılığının DNA  raporlarının okunmasına “yetki aşımı” olarak değerlendirmesi de hukuki değildir. Çünkü bu davada hiçbirimizden DNA alınmamıştır. Yine geçmişte de tarafımızdan onaylanmış imzalanmış bir belgeye dayalı olarak bir savcı ya da avukatlarımızın gözetiminde DNA alınmamıştır. Bu durumda DNA raporları neye göre hazırlanmıştır, DNA tespiti neye göre yapılmıştır?

Polisin elinde bize ait olduğu resmi olarak  belgelenmiş yasal bir DNA örneği yoktur. Bu durumda bu davadaki DNA tutanakları yasa dışıdır. Ancak Yargıtay savcılığı bu yasa dışılığın görmezden gelinmesini ve hatta bu yasa dışılığa dayanılarak beraat kararının iptal edilmesini istiyor.

Bu nedenelerle Yargıtay savcılığının itirazı geri çekilmeli ya da reddedilmeli temyiz mahkemesinin oy birliğiyle aldığı karar kabul edilmelidir.

2- 2019 yılı Ağustos ayında yaz tatili için gittiğimiz Halkida’da Halkida polisinin saldırısına uğradık ve işkenceyle gözaltına alındık. Sonrasında savcılığa dahi çıkarılmadan serbest bırakıldık. Gözaltı sonrasında Halkida Devlet Hastanesinde işkence raporları aldık.

Sonrasında tarafımıza hiçbir bilgi verilmeden avukatlarımıza bilgi verilmeden gıyapta yargılanıp 3 yıl 9'ar ay hapis cezasına çarptırıldık. Şu anda bu cezalar nedeniyle tutukluyuz.

Bu davada savunma hakkımız gaspedildi. Bu hukuk terörüdür.

Davanın şahit polislerinden birisi mahkeme ifadelerinde anti-terör şubesi polislerinin kendilerini kullandıklarını söylüyor. İşte hukuksuzluk bu kadar açıktır. Halkida davasında başından itibaren anti terör şubesi polislerinin yönlendirmesi vardı.

Bu davaya ilişkin hukuksuzluğa son verilmeli Yargıtay’a yaptığımız itiraz kabul edilmeli yargılama yeniden tutuksuz olarak yapılmalıdır.

3- Yunan devleti Türkiye faşizmiyle yaptığı anlaşmalar dayanarak Türkiyeli devrimcilere politik ilticacıları saldırmakta bizleri “Terörist” olarak göstermeye çabalamakta hakkımız olan siyasi iltica taleplerimizi sürümcemede bırakmakta, geri almaya çalışmakta, oturumlarımızı yenilememektedir.

Tüm bunlara gerekçe olarak hakkımızda siyasal kararlarla açılan davaları gerekçe göstermektedir. Bu durum sizlerin sık sık dillendirdiği  ve imzalamış olduğunuz “uluslararası hukuka” da aykırıdır.

Bu duruma son verilmeli siyasi iltica taleplerimiz kabul edilmeli, oturumlarımız uzatılmalıdır.

4-Yunanistan ceza yasaları tutuklu ve hükümlüler lehine yeniden düzenlenmelidir. Cezaların ağırlaştırılmasına son verilmelidir.

Tutuklu ve hükümlülerin yaşam koşulları düzeltilmeli sağlık ve beslenme koşulları yeterli seviyeye yükseltilmelidir.

Hapishanelere giriş çıkışlarda onursuz çıplak arama dayatmasına son verilmelidir.

Şartlı tahliyelerin çeşitli gerekçelerle engellenmesi uygulaması son bulmalıdır

Tutuklu ve hükümlülerin izin ve açık cezaevlerine sevkleri kolaylaştırılmaladır.

5- 19 Mart 2020 davası, birinci yargılama sürecinde duruşma salonunda avukatlarımız ve yakınlarımızla görüşme sırasında maskeli ve silahlı polislerin saldırısına uğradık.

Bu saldırı sırasında “polise direnmek” suçlamasıyla soruşturma açıldığını öğrendik. Soruşturma dosyası Pire savcılığının elinde bulunmaktadır.

Saldırıya uğrayan biz ve yakınlarımız olduğu halde işkence yapanlara değil bize karşı soruşturma başlatıldı.

Bu soruşturma iptal edilmeli ve işkence yapan polisler hakkında dava açılmalıdır.

Bu taleplerimiz karşılanıncaya kadar süresiz açlık grevi direnişimiz devam edecek.

a-Açlık grevi boyunca

-su

-şeker

-tuz

-çay ve kahve

-Limon

-Şekerleme

-B-1 vitamini kullanacağız

 

 

b-Açlık grevi direnişi boyunca

   -Zorla serum verme

   -Zorla tedavi etme

    -Zorla besleme gibi yöntemleri reddediyoruz

        Böylesi bir zorla müdahalede oluşacak her türlü durumdan hükümet, ilgili bakanlıklar, hapishane yönetimleri ve zorla müdahalede yer alanlar sorumlu ve suçlu olacaktır.

 

c- Açlık grevi boyunca, zorla hücreye atma, tecrit etme gibi insanlık dışı uygulamaları kabul etmiyoruz.

 

            Sonuç olarak

1-Bereat ettiğimiz 19 Mart 2020’de açılan davadaki temiz mahkemesinin bereat kararına itiraz geri çekilsin veya iptal edilsin. Bereat kararı kabul edilsin.

 

2- Halkida davasındaki hukuksuzluğa son verilsin, dava yeniden görülsün.

 

3-Yunan devleti Türkiye faşizmiyle işbirliği yaparak Türkiye’li devrimcilere saldırmaya son versin.

 

4-Yunanistan ceza yasaları ve sofranistiki sistem tutuklular lehine yeniden düzenlensin.

 

 

5- 19 Mart 2020 davasında, mahkeme salonunda polisin saldırısına uğradık ve hakkımızda soruşturma açıldı. Bu soruşturma geri çekilsin ve işkence yapanlar yargılansın.

Faşist AKP İktidarı, Çağlayan Adliyesi Önündeki Eylemin Ardından Demokratik Kurumlara, Evlere Yönelik Arama ve Gözaltı Adı Altında Bir YIKIM SALDIRISI Yaptı, Yüzden Fazla Devrimci ve Halktan İnsan Gözaltına Alındı, 61 Kişi Tutuklandı.

BU ARAMA DEĞİL, YIKIMDIR! BU ARAMA DEĞİL, TALANDIR!

YIKILAN, KIRILAN, DÖKÜLEN KURUMLARIMIZA YÖNELİK BU

SALDIRI HUKUKİ DEĞİL, YASA DIŞIDIR!

AKP’nin Faşist Polisleri Kurumlarımızı, Evlerimizi Adeta YIKMAYA Geldiler. Bu Yapılan TALAN VE GASP ARAMASIDIR.

AMAÇ; ARAMA DEĞİL, TERÖR ESTİRMEKTİR

AKPNİN ESTİRDİĞİ FAŞİST TERÖRLE, NAZİLERİN UYGULADIĞI

FAŞİST TERÖR AYNIDIR.

NAZİ HUKUKUNDA NASIL DÜŞMAN HUKUKUSÖZ KONUSUYSA

AKP’DE MİSİLLEME YAPMAK İÇİN DÜŞMANCA SALDIRMIŞTIR.

BU SALDIRILAR TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZE YÖNELİKTİR.

Naziler, Hukuku Toplumda İstemedikleri Kişi ve Gruplar Üzerinde Bir Baskı Aracı Olarak Kullandılar. Muhaliflerini Savunmasız Bırakarak, Yasalarla Tasfiye Ettiler, Toplama Kamplarıyla Da İmha Ettiler. AKP’de NAZİ HUKUKUNU UYGULAYARAK HALKA DÜŞMANLIK SAÇIYOR.

KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!

ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARI, İKTİDARIN EMRİNDEKİ HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. HUKUKSUZ ARAMALARA DERHAL SON VERİLMELİDİR!

HAKSIZ TUTUKLANAN TÜM TUTSAKLAR DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR.

 

29 Şubat 2024 Tarihi itibariyle Lena İleni Açıkgöz 233 gündür Almanya’daki 129A/B yasalarına karşı ve devrimci tutsakların özgürlüğü için süresiz Açlık Grevinde!

Açlık Grevi Direnişinin Talepleri:

1- Adalet Bakanlığı şu an devam eden Devrimci Gazeteci Özgül Emre, Grup Yorum Emekçisi İhsan Cibelik, Antifaşist Serkan Küpeli'nin davasını geri çekmelidir!

2- Devrimci ve Anti-Faşist Tutsaklar Özgül Emre, İhsan Cibelik, Serkan Küpeli TUTUKSUZ YARGILANSINLAR!

3- Her türlü Dijital delil suç delili olarak kullanılmaktan çıkarılsın! Dijitallerin güvenirliği ve delil niteliği yoktur!

4- Almanya Anayasayı Koruma örgütünün (Verfassungsschutz) devrimciler hakkında hazırladığı raporlar meşru değildir, mahkemelerde delil olarak kullanmaktan çıkarılsın!

5- Almanya Federal Başsavcısı Peter Frank Özgül Emrelere yapılan operasyondan kısa bir süre sonra Türkiye Adalet Bakanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü ve onur madalyası aldı. Bu görüşmede neler konuşuldu ve Savcı Peter Frank hangi hizmetler sonucu onur madalyası aldı? -AÇIKLANSIN!

6- 5 yıldır oturum hakları için direnen Almanya direnişleri Meclisinin oturumu geri verilsin! Siyasi nedenlerle verilenden oturum hakkının siyasi nedenlerle alınması hukuksuzdur ve meşru değildir!

Bu anlamda İlker Şahin’e verilen ceza kaldırılsın!

 

7- FAŞİST 129,129 A ve B yasaları Kaldırılsın!

 

Faşist 129 Yasası Kaldırılsın Komitesi

 


AKP faşizminin hapishanelerde Özgür Tutsaklara yönelik keyfi uygulamaları ve sürgün-sevk işkenceleri devam ediyor.

Son iki günde uygulanan keyfi sürgün sevkleri TAYAD’lı Aileler halkımızla ve kamuoyuyla paylaştı.

TAYAD’ın 27 ve 28 Şubat’ta kurumsal Twitter (X) sayfalarından yaptıkları bilgilendirmeler şu şekildedir:

“Burak Başer’in Kandıra 2 No’lu Hapishanesi’ne;

Halil Yakut’un Kırşehir Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’ne;

Engin Ateş’in 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’ne;

Mehmet Güvel ve Oktay Kelebek’in Buca Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’ne;

Ali Sinan Çağlar’ın Samsun Kavak S Tipi Hapishanesi’ne sürgün edildiğinin bilgisi verildi.”


İstanbul CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda hakkı olan işi için direnişini sürdüren Şişli Belediyesi işçisi Turan Aktaş, 28 Şubat’ta direnişinin 1569’uncu gününü geride bıraktı.

Direnişi ve süreçle ilgili Aktaş “Taşeron sistemi kölelik sistemi…” vurgusunu yaptığı açıklamasında genel olarak şunlara değinmiştir:

İşçi Düşmanı CHP’ye karşı direnen Şişli Direnişçisi Turan Aktaş:

"Merhaba sevgili halkımız; bugün (28 Şubat) Şişli Direnişimizin 1569'uncu günü, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı'ndaki oturma eylemimizin de 205'inci günü.

Geçen hafta il başkanı Özgür Çelik benim evraklarımı İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne verdiklerini ve orada işe başlatacaklarını söylediler. Ben de kendisine orayı kabul etmeyeceğimi, benim kadrom olan Şişli'deki daimî işçi kadrosunda çalışacağımı ve bana bunu yöneticiniz ve avukatınız olan Çağdaş Karaküçük'ün avukatımızla birlikte görüştüğümüz zaman Beşiktaş için 'hayırlı olsun' dendi ve ben de 'Beşiktaş'ı vereceksiniz' dedim.

Kesinlikle taşerona beni dayatamazsınız. Biz taşerona karşı mücadele ederken İstanbul CHP İl Başkanı Özgür Çelik beni taşerona dayatmaya çalışıyor. 'Taşeronda çalışırsan işini orada veriyorum' diyor. Hayır!

Ben 1569 gündür daimî kadrom olan işçilik kadrosunda çalışmak üzere direniyorum ve işimi, aşımı sizlerden alacağım.

Taşeron olmaz; Şişli ya da Beşiktaş.

Verdiğiniz sözleri tutun; çünkü sizlerden işimi alıncaya kadar direnmeye devam edeceğim.

Yaşasın Şişli Direnişimiz!"



AKP faşizminin 6 Şubat Çağlayan eylemi sonrası hukuksuz ve acizce saldırdığı İdil Kültür Merkezi’nden ve evlerinden gözaltına alınan Grup Yorum emekçileri ve öğrencileri de tutsak edilmişti.

Söz konusu tutuklamaların ardından faşizmin Özgür Tutsakları teslim almak için uyguladığı sürgün-sevkler de başladı.

Sürgün ve sevk işkencesi ile ilgili Grup Yorum da bilgilendirme yaparak kısa bir açıklamada bulundu.

Grup Yorum’un kurumsal Twitter (X) sayfasından yapılan paylaşım şu şekildedir:

“Tutsak emekçilerimiz Rezzan Şengül ve Vedat Doğan'ın Kırşehir Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’ne; Rıdvan Akbaş ve Boran Hurustan’ın Ankara Sincan 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’ne; Barış Yüksel'in İzmir Kırıklar 2 No’lu F tipi Hapishanesi’ne; Cem Dursun’un Buca Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’ne sürgün olduğunu öğrendik.

Diyar diyar sürseniz de direnmemizin önüne geçemezsiniz.

Grup Yorum Halktır Susturulamaz

Tekli hapishanelere sürerek devrimci sanatçılığın, direnişimizin önüne geçemezsiniz.

Direnecek, üretecek ve kazanacağız.”









AKP faşizminin 6 Şubat Çağlayan eylemi sonrası keyfi ve hukuksuz biçimde gözaltına aldığı, yine hiçbir hukuka dayanmadan tutukladığı Halkın Sağlıkçıları tutsaklıklarının ikinci haftasını geride bıraktı.

Halkın Sağlıkçıları’nın kurumsal “Halk İçin Sağlık” isimli Twitter (X) sayfalarından verilen bilgilendirmede şu sözlere yer verildi:

“Halkın Sağlıkçıları’ndan Seda Kaya hukuksuz tutsaklığının 12’inci gününde, Meryem Özsöğüt 19’uncu gününde.

Faşizmin terörize etme, yıldırma, sabote etme saldırılarına boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. Mücadelemiz devam ediyor!

Halkın Sağlıkçılarına Özgürlük!”





 




Yunanistan Özgür Tutsakları Adaletsizliğe Karşı Süresiz Açlık Grevi Direnişine Başladılar

Emperyalizmin ve Faşizmin Hukuk Terörüne Karşı direnişleriyle set olmak için 26 Şubat 2024 tarihinden itibaren süresiz açlık grevine başladılar.

Yunanistan Özgür Tutsaklarının: Adalet Bakanlığına Yazdıkları Dilekçeyi Yayınlıyoruz.

YUNANİSTAN ADALET BAKANLIĞI’NA

Aşağıda sıralayacağımız talepler ve nedenlerle 26 Şubat 2024. Tarihinden itibaren süresiz açlık grevi direnişine başlıyoruz.

1-Yargıtay baş savcısı yardımcısı Ahıleas Zisis’in beraat ettiğimiz 19 Mart 2020 yılında başlatılan davaya ilişkin beraat kararının iptali ev yeniden yargılanıp ceza almamız  üzere olan talebinin geri çekilmesini ya da reddedilmesini talep ediyoruz.

Yargıtay baş savcısı yardımcısının talebi, hukuki bir olmayıp sınıfsal düşmanlığa dayanan ve hukuku bu düşmanlığın aracı olarak kullanılan bir tavırdır. Bir tavır siyasi iktidarın politikalarından bağımsız bir tavır değildir.

Yunanistan ve Türk devletleri, NATO ve ABD’nin isteğiyle aralarındaki çelişkileri bir yana bırakarak bir çok alanda anlaşmalar imzaladılar. “İyileşme süreci”, “Normalleşme süreci” olarak tanımladıkları bu sürecin hemen başında Yunan Yargıtay başsavcısı yardımcısı hakkımızdaki beraat kararlarının bozulmasını talep etti. Bu durum göstermektedir ki yapılan anlaşmalarda devrimcilere yönelik saldırı kararı alınmıştır.

Bu tür anlaşmalar ilk kez yapılmıyor. 2013 yılında, ABD, Yunanistan ve Türkiye devletleri devrimcilere yönelik saldırı, devrimci mücadeleyi engelleme kararı almışlardı. Bu anlaşmalara dayanarak üç ülkenin istihbarat birimleri ortak eylemlere girişmişlerdir. Bu eylemlerden birisi Bulut Yayla isimli devrimcinin Atina’dan Yunan anti terör şubesine ait bir araçla kaçırılarak Türkiye’ye yasal olmayan yollarla teslim edilmesi oldu. Bu kaçırma olayında Yunan Türk ve Amerikan istihbarat örgütleri işbirliği yaptılar.

19 Mart 2020’de Yunan polisinin operasyonuyla gözaltına alınıp tutuklanmamız sonrasında Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bize yönelik operasyon ve tutuklamaların kendi istekleri ve baskıları sonucunda gerçekleştiğini açıkladı. Aynı nedenle Recep Tayyip Erdoğan Miçotakis hükümetine teşekkür etti.

Bugün yine Türkiye devleti ile ilişkilerini düzeltme çabası içinde olan Yeni Demokrasi hükümeti, 97 gün süren açlık grevi direnişiniyle kazandığımız özgürlüğümüzü gaspetmeye çalışıyor.

Peki iddia ettiğiniz bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü nerede?

Halkida davasında savunma yapma hakkımız ve temyiz hakkımız reddedildi. Tarafımıza hiçbir bilgi verilmeden yargılama yapıldı ve cezalar verildi. Yargıtay’ın tek bir savcısı bu hukuksuzluğa itiraz etmezken beraat ettiğimiz temyiz mahkemesi kararına itiraz edildi.

Bu, hukukun bağımsız olmadığı, aksine siyasal iktidarın egemen sınıfın politikalarına bağımlı olduğun gösterir.

Biz, bu davada 187-A (Anti Terör Yasaları) kapsamında yargılandık. Anti terör yasaları emperyalizmin ve faşizmin devrimcilere ve dünya halklarına karşı saldırı yasalarıdır. Bu yasalarla bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadeleleri “terör” olarak gösterilmeye ve saldırılar kabul ettirilmeye çalışılıyor.

Asıl terörizm emperyalistlerin sömürüsü, talan ve katliamlardır. Emperyalistler kendi çıkarları için bütün dünyayı açlığa ve kan gölüne boğuyorlar.

Bakın ABD belgelerinde ne diyor;

“… 200 milyar varillik petrol rezervleriyle Hazar Denizi bölgesi yani Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Güney ve Güneydoğu Anadolu dünyanın artan enerji talebini karşılamaya önemli bir adaydır.

Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu kaynaklara ulaşmak ABD’nin yaşamsal kaynaklarından birisidir.

Afganistan ve Irak’ın işgali “Arap Baharı” denilerek Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın kana bulanması, bombalarlar, ambargolarla savaşların yarattığı açlık ve yoksullukla milyonlarca insanın katledilmesi, mülteci yapılması, anti terör yasalarıyla yaygınlaştırılması ve meşrulaştırılmaya çalıştırılması hepsi bu çıkarların gereğidir.

Hukuk da bu çıkarlara göre belirleniyor.

Yargıtay başsavcı yardımcısının beraatlerimizi kabul etmeyerek anti terör yasalarıyla cezalandırılmasını talep etmesi bu sınıfsal çıkarların sonucudur.

Biz bunu kabul etmiyoruz

Biz terörist değil devrimciyiz. Ülkemizin bağımsızlığı, demokrasisi ve sosyalizm için mücadele ediyoruz.

Emperyalizme ve faşizme karşı mücadele haklı ve meşrudur. Tarihsel ve siyasal olarak haklı ve meşrudur. Halklar, tarihler boyunca sömürüye ve zulme karşı direnmişler ve mücadele etmişlerdir. Türk ve Yunan halklarının tarihleri de bu mücadelelerle dayanır. Yargıtay baş savcı yardımcısının beraat karına itirazı bu meşruluğu ortadan kaldırmayı amaçlayan egemen sınıfın çıkarlarına dayan bir karardır.

Baş savcı yardımcısı Ahileas Zisis, temyiz mahkemesi kararına itirazında “… Terör suçlamasıyla yargılananların masumiyetinden değil, suçlu olduklarından yola çıkılarak karar verilmesi” gerektiğini” iddia ediyor.

Beraat kararı veren heyete “terör suçlamasından yargılananların beraat ettirilmesinin yetki aşımı olduğunu” söylüyor.

Bu dava “Terör örgütü” iddiaları tamamen şahit polisin ifadelerine dayanıyor. Bunun dışında herhangi bir delil ve belge yoktur. Şahit polis ise yargılamanın her aşamasında birbiriyle çelişkili farklı ifadeler vermiş ve iddiaların hiçbirini kanıtlayamamıştır. Defalarca yalan ifadeler vermiş ve bu yalanları dava sürecinde kanıtlanmamıştır.

Yargıtay baş savcısı yardımcısı yayana da dayalı olsa hiçbir kanıt ve belge olmasa da polisin ifadelerini temel anılmasını aksini yetki aşımı olduğunu söylüyor. Böylece diyor ki “hukuk ya da gerçeklik önemli değil ne olursa olursun cezalandırılmalılar.” İşte hukukun bağımsız olmadığının sınıfsal olduğunun kanıtı budur.

Yine Yargıtay savcılığının DNA  raporlarının okunmasına “yetki aşımı” olarak değerlendirmesi de hukuki değildir. Çünkü bu davada hiçbirimizden DNA alınmamıştır. Yine geçmişte de tarafımızdan onaylanmış imzalanmış bir belgeye dayalı olarak bir savcı ya da avukatlarımızın gözetiminde DNA alınmamıştır. Bu durumda DNA raporları neye göre hazırlanmıştır, DNA tespiti neye göre yapılmıştır?

Polisin elinde bize ait olduğu resmi olarak  belgelenmiş yasal bir DNA örneği yoktur. Bu durumda bu davadaki DNA tutanakları yasa dışıdır. Ancak Yargıtay savcılığı bu yasa dışılığın görmezden gelinmesini ve hatta bu yasa dışılığa dayanılarak beraat kararının iptal edilmesini istiyor.

Bu nedenelerle Yargıtay savcılığının itirazı geri çekilmeli ya da reddedilmeli temyiz mahkemesinin oy birliğiyle aldığı karar kabul edilmelidir.

2- 2019 yılı Ağustos ayında yaz tatili için gittiğimiz Halkida’da Halkida polisinin saldırısına uğradık ve işkenceyle gözaltına alındık. Sonrasında savcılığa dahi çıkarılmadan serbest bırakıldık. Gözaltı sonrasında Halkida Devlet Hastanesinde işkence raporları aldık.

Sonrasında tarafımıza hiçbir bilgi verilmeden avukatlarımıza bilgi verilmeden gıyapta yargılanıp 3 yıl 9'ar ay hapis cezasına çarptırıldık. Şu anda bu cezalar nedeniyle tutukluyuz.

Bu davada savunma hakkımız gaspedildi. Bu hukuk terörüdür.

Davanın şahit polislerinden birisi mahkeme ifadelerinde anti-terör şubesi polislerinin kendilerini kullandıklarını söylüyor. İşte hukuksuzluk bu kadar açıktır. Halkida davasında başından itibaren anti terör şubesi polislerinin yönlendirmesi vardı.

Bu davaya ilişkin hukuksuzluğa son verilmeli Yargıtay’a yaptığımız itiraz kabul edilmeli yargılama yeniden tutuksuz olarak yapılmalıdır.

3- Yunan devleti Türkiye faşizmiyle yaptığı anlaşmalar dayanarak Türkiyeli devrimcilere politik ilticacıları saldırmakta bizleri “Terörist” olarak göstermeye çabalamakta hakkımız olan siyasi iltica taleplerimizi sürümcemede bırakmakta, geri almaya çalışmakta, oturumlarımızı yenilememektedir.

Tüm bunlara gerekçe olarak hakkımızda siyasal kararlarla açılan davaları gerekçe göstermektedir. Bu durum sizlerin sık sık dillendirdiği  ve imzalamış olduğunuz “uluslararası hukuka” da aykırıdır.

Bu duruma son verilmeli siyasi iltica taleplerimiz kabul edilmeli, oturumlarımız uzatılmalıdır.

4-Yunanistan ceza yasaları tutuklu ve hükümlüler lehine yeniden düzenlenmelidir. Cezaların ağırlaştırılmasına son verilmelidir.

Tutuklu ve hükümlülerin yaşam koşulları düzeltilmeli sağlık ve beslenme koşulları yeterli seviyeye yükseltilmelidir.

Hapishanelere giriş çıkışlarda onursuz çıplak arama dayatmasına son verilmelidir.

Şartlı tahliyelerin çeşitli gerekçelerle engellenmesi uygulaması son bulmalıdır

Tutuklu ve hükümlülerin izin ve açık cezaevlerine sevkleri kolaylaştırılmaladır.

5- 19 Mart 2020 davası, birinci yargılama sürecinde duruşma salonunda avukatlarımız ve yakınlarımızla görüşme sırasında maskeli ve silahlı polislerin saldırısına uğradık.

Bu saldırı sırasında “polise direnmek” suçlamasıyla soruşturma açıldığını öğrendik. Soruşturma dosyası Pire savcılığının elinde bulunmaktadır.

Saldırıya uğrayan biz ve yakınlarımız olduğu halde işkence yapanlara değil bize karşı soruşturma başlatıldı.

Bu soruşturma iptal edilmeli ve işkence yapan polisler hakkında dava açılmalıdır.

Bu taleplerimiz karşılanıncaya kadar süresiz açlık grevi direnişimiz devam edecek.

a-Açlık grevi boyunca

-su

-şeker

-tuz

-çay ve kahve

-Limon

-Şekerleme

-B-1 vitamini kullanacağız

 

 

b-Açlık grevi direnişi boyunca

   -Zorla serum verme

   -Zorla tedavi etme

    -Zorla besleme gibi yöntemleri reddediyoruz

        Böylesi bir zorla müdahalede oluşacak her türlü durumdan hükümet, ilgili bakanlıklar, hapishane yönetimleri ve zorla müdahalede yer alanlar sorumlu ve suçlu olacaktır.

 

c- Açlık grevi boyunca, zorla hücreye atma, tecrit etme gibi insanlık dışı uygulamaları kabul etmiyoruz.

 

            Sonuç olarak

1-Bereat ettiğimiz 19 Mart 2020’de açılan davadaki temiz mahkemesinin bereat kararına itiraz geri çekilsin veya iptal edilsin. Bereat kararı kabul edilsin.

 

2- Halkida davasındaki hukuksuzluğa son verilsin, dava yeniden görülsün.

 

3-Yunan devleti Türkiye faşizmiyle işbirliği yaparak Türkiye’li devrimcilere saldırmaya son versin.

 

4-Yunanistan ceza yasaları ve sofranistiki sistem tutuklular lehine yeniden düzenlensin.

 

 

5- 19 Mart 2020 davasında, mahkeme salonunda polisin saldırısına uğradık ve hakkımızda soruşturma açıldı. Bu soruşturma geri çekilsin ve işkence yapanlar yargılansın.

Author Name

Halkın Sesi TV

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.